29 Ocak 2009 Perşembe

“KIRMIZI, YEŞİL, MAVİ DENİZ”E SICAK BİR MERHABA… (*)

“KIRMIZI, YEŞİL, MAVİ DENİZ”E SICAK BİR MERHABA… (*)ALİ ŞAHİNCide Postası’na yazar mısın? Dedi Sevgili adaşım … Yazar mıydım, yazarsam ne yazardım? Yazmak basit bir eylem gibi görünmekle birlikte zor bir uğraş, ya da bana göre öyle olmuştur hep…Evet uzun zamandır nerdeyse kırk yıldır bir yerlere bir şeyler yazarım.. Niçin, kimin için diye düşünmem. Hani Sait Faik, 'Yazmasam ölecektim' diyor ya, yazmak rahatlatır insanı, içini boşaltır ferahlarsın. Neler yoktur ki o defterlerde, küçük küçük kesilmiş kağıtlarda.Ben defterden çok çeyrek sayfaları yeğlemişimdir hep. Kolay olur, alfabetik sıraya dizersin bozarsın, yeniden dizersin.. Öğretmenlik yaşamımda da hiç haz etmedim her gün günlük plan yapmaktan ama klasik plan dışında hep notlarla girdim derslerime.. Çeyrek kağıtlarda, çoğu zaman yarım kağıdı ikiye katlayıp kesmeden iki çeyrek kağıt türeterek. Tekrar geliştirerek kullanmak imkanını da verdiği için bayağı güzel de bir yöntem bana göre, elimde yetki olsa günlük planları böyle yaptırırdım öğretmenlere…Birinde Bakanlık Müfettişi, dersimi dinledi plan dedi yazar ve konu adlarına göre düzenlediğim kağıtları yıllık planlarla dosya içinde uzattım, bunlar ne diye öfkelendi, kağıtları yerlere saçtı, toparlayıp tekrar koydum masasına. Edebiyat öğretmenleriyle yaptığı toplantıda hiç değinmedi, plan yokluğuna, raporunda da…Ne alaka diyeceksiniz siz şimdi haklı olarak, bunları neden anlatıyorum? Geleceğim oraya. Yazmak, düzenli planlı, günü gününe, haftada mutlaka bir yazı, ayda bir yazı.. Bu kalıplar beni hep zorladı, her gün köşe yazısı yazanlar ne yazarlar diye inceledim zaman zaman, nasıl olur da tekrara düşmezler? Evet her gün bir yerlere bir şeyler karalarım ama, bunlar o kadar dağınıktır ki, kimi zaman içlerinden alacak verecek hesapları, hatta bakkal listesi bile çıkar.. Bazen okuduğum bir kitap, kimi zaman pek sinemaya gidemesek de TV’de izlenen bir film, bir açık oturum, ne bileyim işte aklınıza ne gelirse, bana bir şeyler karalattırır hep ama başlamış bitmişten sayılır diyenlere inat başladığım bir yazıyı dört başı mamur bitirememişimdir hiç.. Bunun adını koyamadım ben.İlk yazıya nasıl başlamalı, bunun Cide’siz ve Rıfat Ilgaz'sız olması gibi bir koşul yok elbette.. Site yaparken tanıştığım değerli mizah yazarı Esen Yel, benden kendi sitesi Alkım Sanat’a her ay bir yazı istemişti.. Üst üste Cide ve Rıfat Hoca ile ilgili etkinlikler bir araya gelmişti, üç- dört yazı böyle olunca, birkaç ay da yazı yollamayınca, konuyu unutmuş değilim, ama bu kez, Rıfat Ilgaz’sız olsun lütfen demişti espri yollu…Cide neydi benim için diye düşündüm yazıya başlamadan. Kastamonu’nun en uzak ilçesi, İstanbul’a gitmek sanki Cide’ye gitmekten daha kolay gelirdi bana eskiden. İlin sürgün yeri denilirdi, yollar çok berbattı..Cide ile ilk tanışmam 1998 yılındaki festivalle oldu, Bozuk bir kesime rağmen yolların diğer kısımları bayağı düzelmişti. Köprüden dışarı çıkmıştım bir kez, artık durdurabilene aşk olsun dercesine Kastamonu ilçeleriyle 45 yaşımdan sonra tanıştım. Ve gördüm ki ulaşım yetersizliğine karsın ilimizin en güzel doğal zenginliklerini barındıran küçük sessiz, sakin bir beldesi... Denizi, kumu, 11 km.yi bulan sahil şeridi ile tadına doyum olmaz bir cennet.Ondan sonradır ki Ilgaz’a hak vermeye başladım, neden gelir koca kentleri bırakır da bir yazar, üstüne üstlük ünlü mü ünlü; mimli mi mimli bir yazar küçük bir sahil beldesine diye düşünmüştüm hep. Zaten bir daha da Cidesiz yapamadım, imkan buldukça kaçamaklarım oldu Cide’ye, kısa süreli de olsa.Cide kendine yaraşanı yaptı, Rıfat Ilgaz’ın evini müze haline getirdi bu yıl, ne iyi etti ama daha önemli bir haber, Şairimizin mezarının da Cide’ye getirileceği haberi beni çok sevindirdi, bir çok Cideli gibi ..“Hababam Sınıfı’nın unutulmaz yazarı ve Türk Edebiyatı’nın önemli isimlerinden Rıfat Ilgaz’ın İstanbul’da bulunan mezarı, memleketi Kastamonu’nun Cide İlçesi’ne naklediliyor."Anam ne iyi etmiş ki beni bu kasabada doğurmuş" diyerek Cide’ye olan sevgisini dile getiren Rıfat Ilgaz’ın ölmeden önce kendisinin Cide’ye defnedilmesi yönünde vasiyetinin olduğu biliniyor. Cide halkı, Rıfat hocalarının ilçeye gelmesini bekliyorlar.Rıfat Hoca’nın oğlu Aydın Ilgaz, "Başkanla bir konuşmamız olmuştu, ’Sen Rıfat Ilgaz’ı Cide’ye davet ediyorsun ama evinde oturacak yer yok’ demiştim. Başkan bu konuşmadan sonra babam Rıfat Ilgaz’ın evini eski ihtişamlı günlerine geri getirmeyi başardı. Rıfat Ilgaz’ın artık oturabileceği bir evi var. Şimdi de Cideliler’in Rıfat Ilgaz’ı beklediğini biliyorum.En kısa zamanda hukuksal ve dini açıdan bir mahzur yoksa, Rıfat Ilgaz’ın buraya gelmesine yardımcı olacağım" dedi. Cide Belediye Başkanı Necdet Demir ise "Rıfat Ilgaz Müzesi ve Kütüphanesi’ni açtık. İnşallah seneye hocamızı buraya getiririz. Biz de belediye olarak burada hocamıza bir anıt mezar yaparız. Tabii bu da Aydın beyin kendi izniyle olacaktır" dedi. (Kaynak: haberler.com)“Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin/ Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin./ Senden öncekiler de böyleydiler/ Akıllarını hep Bodrumda bırakıp gittiler.” Demişti Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı)… Bu sözler hep bana sanki Cide için ,Cide’nin Halikarnas Balıkçısı Rıfat Ilgaz için de söylenmiş gibi gelir. İkisi de geldiler ve bir daha gitmediler, gittilerse de herkeste olduğu gibi akılları, kalpleri hep oralarda kalmadı mı?Cide’ye, Cideliler’e, Cide’yi sevenlere, yürekten bir “Merhaba” diyorum Cide Postası’ndan.. Sık sık görüşmek dileğiyle şimdilik esen kalın, Rıfat Ilgaz’ın mezarının naklinde buluşmak üzere hoşça kalın diyorum._____________________________________(*) "Cide Postası" adlı aylık gazetenin Aralık 2007 sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok: