29 Ocak 2009 Perşembe

DEVREKANİ'DEN OĞUZ ATAY / ALİ ŞAHİN

DEVREKANİ'DEN OĞUZ ATAY / ALİ ŞAHİN ___________________________________________________________
YAŞAMI:ÇOCUKLUĞU VE AİLE ÇEVRESİOğuz Atay'ın babası, 1892* yılında Kastamonu'nun Devrekani ilçesinin Etçiler köyünde doğar. Oğuz Atay, "Babama Mektup" başlıklı metninde "doğdun (...) köyde, kasabada, taşrada yetiştin," ( KB.162) diye söz eder babasından. 1909 yılında Kastamonu'da polis memuru olarak göreve başlayan Cemil Atay, 1911'de komiser muavini, 1914'te ikinci sınıf komiser, 19l9'da Kastamonu ser komiseri olur; çalışkan ciddi ve güvenilir yapısıyla meslek yolunda hızla ilerlemektedir. 1920'den sonra Küre, Bafra, Safranbolu, Sinop, Taşköprü ve Kastamonu'da hukuk mekanizmasının çeşitli kademelerinde sorgu yargıcı ceza yargıcı ve savcı olarak görev yapar. Osmanlı döneminin alaylı hukuk sisteminden gelmektedir. Mesleğe polis olarak başlamış, 10 sene zabıtada çalışmış,17 sene de hukuk bürokrasisinin çeşitli görev basamaklarında bulunmuş, sistemin üst kademelerine kadar yükselmiştir. Ankara Hukuk Fakültesinden 1942 yılında 50 yaşındayken diploma alır.(Yıldız Ecevit, 24) 1933 yılında İnebolu'da görevli olduğu sırada orada Muazzez Hanımla evlenen Cemil Atay'ın ilk çocuğu Oğuz Atay da 1934 yılında İnebolu'da dünyaya gelir. Okul öncesi yılları İnebolu'da ve Kastamonu'da geçer. Anne Muazzez Hanım, toplumun ilk çalışan kadınlarındandır. Evlilikten sonra İnebolu'da başladığı ve 2 yıl sürdürdüğü ilkokul öğretmenliğini eşinin Kastamonu'ya atanması nedeniyle daha sonra Kastamonu'da İsfendiyarbey ilkokulunda (1938) devam ettirir. Aile içi eğitimde öğretmen annenin rolü büyüktür; Oğuz Atay'ın ilk öğretmenidir anne... Okumayı okula gitmeden daha 5 yaşında iken sökmüştür. Karşıt kişiliklerine karşın anne ve baba birbirlerinin dillerinden iyi anlamaktadırlar. Babanın milletvekili oluşuyla 27.03.1937'de Ankara'ya taşınır aile.Küçük bir Anadolu kasabasından yaşam yoluna çıkıp, kendi çabasıyla kamu kesiminde ulaşılabilecek en üst düzeye yükselen bir Anadolu çocuğudur Cemil Atay. Bu, onu çevresinde saygın bir konuma getirmiştir. Anadolu geleneklerinde bir tür ağa konumudur bu. Ancak toprak ve köy sahibi feodal ağanınkinden farklı bir konumdur Cemil Atayınki; köylüyü sömürme üzerine kurulmamıştır: hami aydın kimliğiyle daha çok, veren biridir o. Kızı Okşan ögel, büyük kentteki evlerine babasının köylülerinin sık sık geldiğinden söz eder: "Köylülerinden birinin apandisi patlar birinin gözü rahatsızlanır birinin guatrı vardır; Gelip aylarca bizde kalırlardı." Dinsel baskının güçlü olmadığı, kaç-göçün yaşanmadığı bir yörenin insanlarıdır bunlar. Cemil Atay'ın Anadolulu kimliği, kimi zaman şahlanan ataerkil bir uç nokta ile, evin direği rolünü karısına devredebilen uygar bir başka uç nokta arasında gidip gelir. ..................Öykü ve roman yazarı (İnebolu; 12 Ekim 1934- İstanbul; 13 Aralık 1977; babası Cemil Atay 1892'de Devrekani'nin Etçiler köyünde doğmuş, Oğuz Atay ise babasının görev yeri olan İnebolu'da). 1939'da, ailesiyle Ankara'ya geldi. Ortaöğrenimini Ankara Maarif Koleji'nde tamamladı (1952). İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi'ni bitirdi (1957). İDMMA İnşaat Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı. Burada topoğrafya ve yol inşaatı dersleri okuttu. 1975'te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Meydan Larousse'un hazırlanmasında çalıştı. Beyninde çıkan bir tümör nedeniyle, bir süre Londra'da tedavi gördü; bu hastalıktan kurtulamadı. Tutunamayanlar adlı romanının 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda başarı ödülü kazanmasıyla dikkati çekti. Sonradan dergilerde öyküler de yayımladı. "Öykü ve romanlarında kent yaşamının karmaşası içinde yabancılan aydının dramını, modern roman tekniklerinden ve değişik anlatım biçimlerindenyararlanarak alaycı bir anlatımın ağır bastığı, ayrıntılara inen bir tutumla yansıtmaya çalıştığı görüldü."(Atilla Özkırımlı)Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. YAPITLARI:1.Tutunamayanlar 1, 2(roman, 1971-1972; TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülü, Şubat 1971; yeni basımı tek ciltte, 1984; ),2.Tehlikeli Oyunlar (roman, 1973),3.Korkuyu Beklerken ( öykü, 1975), 4.Bir Bilim Adamının Romanı (roman, 1975; Genç yaşta ölen mekanik bilgini Prof. Dr. Mustafa İnan (1911-1967)'ın yaşamını konu alır. )5.Oyunlarla Yaşayanlar (oyun, Devlet Tiyatrosunda oynandı:1979 - 80; basımı 1985), 6.Günlük (1988), 7.Eylembilim (tamamlanmamış roman, 1998).HAKKINDA YAZILANLAR:Mehmet Seyda: Yeni Dergi, Mayıs 1972;Rauf Mutluay: Cumhuriyet, 07.03.1971;Atilla Özkırımlı: Yeni Ortam, 28.10.1972; Zühtü Bayar: Barış gazetesi, 09.08.1972;Murat Belge: Yeni Dergi, Aralık 1972;Refika TANER-Asım BEZİRCİ: Seçme Romanlar, 1973, s.225-229Doğan Hızlan: OA ile konuşma, Yeni Gazete, 16.03.1971;Pakize Kutlu: OA ile konuşma, Yeni Ortam, 30.09.1972;Faruk Haksal: Yeni Ortam, 12.11.1972;Yıldız ECEVİT: Oğuz Atay'da Aydın Olgusu (1989),Yıldız ECEVİT: Ben Buradayım (2005)____________________________________________________________________ (*) Cemil Atayın doğum yılı, TBMM. kayıtlarında 1892 (1302), nüfus kaydında ise 1890 olarak geçmektedir.(Sürecek)
OĞUZ ATAY: YAŞAMI - SANATI - YAPITLARI____________________________________________________________________ Çağdaş Türk edebiyatının yenilikçi roman anlayışının özgün örneklerini veren Oğuz Atay, 12 Ekim 1934'te İnebolu'da doğdu. Babası hukukçu, bir süre de CHP milletvekilliği yapmış olan Cemil Atay'dır.Oğuz Atay, 1939 da ailesiyle Ankara'ya geldi. Ortaöğrenimini Ankara Maarif Koleji'nde tamamladı (1951). İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi'ni bitirdi (1957). İstanbul devlet Mühendislik ve mimarlık Akademisi İnşaat Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı. Burada topografya ve yol inşaatı dersleri okuttu. 1975'te doçent olan Atay "Topografya" adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Beyninde çıkan bir tümör nedeniyle, bir süre Londra'da tedavi gördü. 13 Aralık 1977 de bu hastalıktan kurtulamayarak, büyük projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan İstanbul'da hayata gözlerini yumdu. babama mektupSevgili babacığım,Belki hatırlamazsın ama bugün sen öleli tam iki yıl oluyor. Ne yazık ki bu süre içinde ben daha iyi ve akıllı olamadım; bu fırsatı da kullanamadım. Oysa yıllar önce, bazı zamanlar, sen olmasaydın birçok şey yapabileceğimi düşünürdüm. Şimdi artık suçun kendimde olduğunu görmek zorundayım. "Yaşamı boyunca, kendini döke saça yaşamıştır Atay. "Demiryolu Hikâyecileri - Bir Rüya" adlı öyküsünde yer alan, demiryolu öykücüleri gibi, kurduğu öyküleri okuyacak yolcuları, ıssız bir istasyonda beklemeye koyulmuştur." (Selçuk YAMEN) İlk romanı "Tutunamayanlar" ile TRT'nin 1970 de açtığı Sanat Ödülleri Yarışması'nda başarı ödülü kazanarak adını duyurmaya başlayan Atay, bu romanını, ancak 1972'de yayımlayabildi. Roman, o günlerde, pek ilgi görmese de; yazılan yazılarda Atay'ın romana apayrı bir çizgi getirebilecek düzeyde biri olduğunun farkına varıldı. "Tutunamayanlar, yeniligi, değişikliğiyle çarpıcı bir roman. Türkiye'de geleneği olmayan bir roman tarzının oldukça başarılı bir ürünü. İlk bakışta belki çok dağınık, çok keyfi. Yazar aklına geleni yazmış gibi. Oysa bu dağınık görünüşlü malzeme titiz bir seçmeyle toplanmış ve rasgele değil yapısal bir bütün meydana getirecek biçimde örülmüş. Oğuz Atay özellikle roman kurguculuğuyla başarılı bir yazar." (Murat Belge) Bunu, ikinci romanı "Tehlikeli Oyunlar" izledi (1973). Atay, romanlarında Türkiye'nin tarihsel, toplumsal yapısını, Doğu-Batı ikilemini yaşayan bireyin dünyası ekseninde irdeledi. Çok boyutlu, çok katmanlı bir roman yapısı kurarak; değişim ve gelişme süreçlerindeki oluşumlara bu pencereden baktı. "Kent aydını, kentin kendine kapalı ezilmiş, kendiyle de başkalarıyla da ezilmiş, doğru dürüst bir yere varamamış, baştan sona kadar tedirgin aydını vardı onun yazdıklarında. O, küçük burjuva aydınının özeleştirisini getirmeye çalışıyordu diyebilir miyiz? Diyebiliriz sanırım. Ama getirmeye çalıştığı o kadar değildi. Oğuz Atay, daha ileriye giderek, genel aydın insan örneğinin bunalımlarını, her şeyden önce düşünsel bunalımlarını ortaya koyuyordu." (Afşar Timuçin) Atay, bireyin yaşantısından yola çıkarak; toplumsal tarihin, kültürel oluşumun, bilinçlenme süreçlerinin katmanlarını yeni bir bakışla sorgular. Burada önde tuttuğu roman kahramanlarına da yansıtıcı bilinçlilik işlevini yükler. " Yaşamak ve varolmak arasındaki ince çizgide gidip gelen bizler aslında toplumunun içinde "onlarla" birlikte olup da "onlardan" olmayanlarız, "tutunamayanlar" ız. Oğuz Atay'ın da dediği gibi ; "Kimsenin okumadığı kitapları okuyan, kötü yaşayan bir adam... Eminim ki her bilinç sahibi insanın hayatı "Tutunamayanlar"ı okuduktan önce ve sonra diye iki devire ayrılacaktır. Oğuz Atay postmodern anlatımıyla normal insanların anlayamadığı (ve anlamak istemedikleri) gerçeklere Don Kişot edasıyla saldırarak ,yüzlerine vurduğu için yaşarken bile unutulmuştur." (Yıldız Ecevit) Günü, gündelik yaşamın girdaplarına dönerken; ironik söylemi, eleştirel bakışı asla elden bırakmaz. Öykülerinde ve "Oyunlarla Yaşayanlar" adlı oyununda da bu özelliği öne çıkar. Türk aydınının kimlik bunalımının açmazlarını, aydın imgesinin eleştirel yüzünü çarpıcı biçimde yansıtır. Bunun tipik bir örneği ise, ölümünden sonra yayımlanan, yarım kalmış "Eylembilim" romanıdır diyebiliriz. "...Tutunamayanlar, anlatıcıları ve anlatım yöntemleri bakımından zengin bir roman ve Atay gördüğümüz gibi, bu çeşitlilikten yararlanmış. Yöntemler arasında büyük başarıyla kullandığı yöntem, kuşkusuz, iç-konuşma yöntemi. Atay, okura Turgut'un bilincini, araya aracı sokmadan, dolaysız olarak seyrettirirken, bu yöntemi kah toplumsal eleştiri, kah mizah, kah Turgut'un iç çatışmalarını sergilemek yolunda kullanmış. Ayrıca iç-konuşmayı kimi zaman diyaloga, kimi zaman çok kişili bir oyun sahnesine dönüştürerek yönteme daha karmaşık, daha renkli ve çok işlevli bir şekil kazandırdığını söylemek gerek. Tutunamayanlar, anlatım tekniği bakımından, Türk romanında, gereken ilgiyi görmemiş bir aşamadır demek yanlış olmaz sanırım." (Berna Moran) "Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarındaki, aydın sınıfın sahip olduğu heyecan Atay'ın yaşadığı dönemde yitmiş görünüyor. Kendisini bu sınıf içinde bulan Atay, çevresindeki devinimsizliğe, üretimsizliğe, işlerin ve olayların kendi haline bırakılmışlığına dayanamamış gibidir. Bu nedenle, yazdıklarını ve yaşamını bu sınıfa yakın bir yaşayışı sürdürmenin ızdırabı ile doldurmuştur. Denize taş atmayı sürdürmüş, ancak bu taşların çıkardığı sesleri duyamamış, suda oluşan halkaların farkına varamamış gibidir. Yazdıklarının satır aralarında suyun dalgalanışının olmadığı duyusuna kapılmanın burukluğu akar durur. Dalgalar ile coşkunun, halkaların toplamından oluştuğunun ya da rüzgâra gereksinim duyduğunun ayırdına varamaz bir türlü. O dönemlerde, kendine yakın bulduğu kişilerin yarattığı dalgaların birbirinden kopukluğudur Atay'ın bunca tutunamayışının nedeni."(Selçuk YAMEN) "Atay'ın kişilerinin bugün bize en yakın gelen özelliklerinden biri, hayat karşısında beceriksiz, "hayatın acemisi" olmaları. Tutunamayanlarda Selim Işık, Tehlikeli Oyunlarda Hikmet Benol, düşünmekten yaşamaya fırsat bulamamış, "hayat bilgisi"nden yoksun, bu yüzden de zihinlerindeki doğrularla birlikte evde kalmış, çocuk kalmış kişilerdir. Her şey çok önceden belirlenmiş gibidir: "Kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız gölgesi" Selim çocukken ne futbol takımına girebilmiş, ne sınıf mümessili olabilmiş, ne korkularını yenip çocukluk aşkının peşinden dut ağacına çıkabilmiş, ne de büyüdükten sonra,kötü yaşarım korkusuyla hayata dahil olabilmiştir. Hikmet'in içindeki çocuk da, "yaşamadığı için büyümemiştir. O da Selim gibi düşünmenin kurbanı gibidir: Erkeklerin pijama ve terlikle dolaştığı, duvarlarına takvim asılan evleri gülünç bulduğu için kendine bir hayat kuramamış, sahte olurum ya da kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamamış, bir kere böyle düşündüğü için başka türlü düşünememiş, sırf öyle söylediği için bütün hayatını "kelimeler uğruna" harcamıştır." (Nurdan Gürbilek) Bir söyleşisinde Atay şunları söyler :Romanı, hikayeyi, tiyatroyu bir esnaflık olarak benimseyenler bile, son zamanlarda sanatın başına bir devrimci sıfatının getirilmesinin artık yetmeyeceğini anlamış görünüyorlar. Ama bana kalırsa, bu sadece, bir görüntü. Bu yeni akımın geçerliliğini hissettikleri için, bunu da, kimseye kaptırmamak niyetindeler galiba. Sanat gerekliyse onu da biz yaparız diyorlar. 'Şimdiye kadar devrimciliği, nasıl, kimseye kaptırmamışsak, bunu da kaptırmayız.' Ama inanıyorum ki Bülent Ecevit'in dediği gibi, politikacılarımız, nasıl insanımızın gerisinde kalmaya başladıysa, onlar da geride kalacaktır. İnsanımız artık, gerçeği, gerçek olmayandan ayıracaktır.(...) Halka doğruyu söyleme iddiasında olanlar, onlara güncel başarılar sağlayacak küçük hesaplar peşinde koşarlarsa önce halkın karşısında saygınlıklarını yitirirler. Sanatçının vazgeçilmez bir tutkusu saydığım özgürlüğü, böyle küçük çeteler içinde yitirmeyi hiç anlamıyorum. "Efkan Bahri Eskin'in saptadığı gibi : Sosyalist olamayacak kadar postmodern; postmodern olamayacak kadar geleneksel; İslamcı olamayacak kadar dünyevi; dünyevi olamayacak kadar dürüsttür çünkü.Sağlığında bütün bunlarla çakışan, yüklendiği Jön Türk ve Kemalist aydın tipolojisinin olmazsa olmaz koşulu, öğretme, değiştirme ve devinim sağlama bildirgesine sıkı sıkıya bağlı bir aydın olan Atay'ın, öğretememiş, devinim sağlayamamış ve bu konudaki umutlarını yitirmiş olması ile günlüklerine, kitaplarına sığınmış olmasının ironisi, yaşasaydı baskının bitmesini deve kuşu gibi başını kuma gömerek bekleyen kitlelerce ilahlaştırılmasından az değildir. Yaşasaydı hiç kuşku yok ki Atay, kendisini ilahlaştıran bu kitlenin de bir eleştirisini mutlaka kaleme alacaktı." (Selçuk YAMEN) ESERLERİ :Roman : Tutunamayanlar (1971-72)Tehlikeli Oyunlar (1973)Bir Bilim Adamının Romanı (1975)Eylembilim (1998)Öykü : Korkuyu Beklerken (1975)Oyun : Oyunlarla Yaşayanlar (19985)Günlük : Günlük (1987)amatörce-iz
OĞUZ ATAY / TUTUNAMAYANLAR / ASIM BEZİRCİ / SEÇME ROMANLAR / 1973 ______________________________________________________Oğuz Atay 1934'te İnebolu'da (Kastamonu) doğdu. 1939'da Ankara'ya geldi. 1951'de Maarif Koleji'ni, 1957'de Teknik Üniversite inşaat Fakültesini bitirdi. Askerliğini yaptıktan sonra, 1960'ta Teknik Okula girdi. Devlet Mühendislik Ve Mimarlık Akademisi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Oğuz Atay Tutunamayanlar adlı kitabıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı. Yeni Dergi ile Soyut'ta hikayeleri yayımlandı.ESERLERİRoman: Tutunamayanlar, 1972 ÖZET(Tutunamayanlar alışılmışın dışında bir romandır. Belirli bir olayı sergilemekten çok izlenimler, çağışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur. Bu bakımdan, özetlenmesi güçtür. Ancak, romanın konusu, kısaca şöyle açıklanabilir:) Genç mühendis Turgut Özben yakın arkadaşı Selim Işık'ın kendini bir tabancayla vurduğunu gazeteden öğrenir. Olayın çok etkisinde kalır. İntiharın sebeplerini merak eder. Bu amaçla araştırmalara girişir.İlkin Selim'in arkadaşlarından Metin ve Esat'la görüşür. Metin kendisine şunları anlatır: Metin'in Zeliha adlı bir kızla ilişkisi vardır. Selim kızın ona uygun düşmediğini söyler. Fakat Metin kızı bırakınca, bu kez Selim ona tutulur. Metin bunun üzerine yeniden kıza yanaşır. Kız ise bir süre sonra onlardan ayrılır, bir başkasıyla evlenir. Esat da Selim için şunları söyler: Selim'i lise öğrencisi iken tanır. ilginç, zeki, oyuncu bir çocuktur. Çok kitap okur. O. Wilde'a hayrandır. Fakat M. Gorkiyi okuyunca onu sevmez olur. Esat'la oyunlar düzenler, birlikte eğlenirler. Turgut Özben Selim'in arkadaşlarından Süleyman Kargı'yı bulur. Süleyman ona Selim'in yazdığı 600 mısralık bir şiir verir. Şiire göre "Selim Işık Tek ve Türk. Ve duygulu aman sız/sabırsız ve olumsuz, yaşantısında cansız» sanılan bir kişidir. Turgut Özben Selim'le ilişkisi olan Günseli adlı bir kızla tanışır. Günseli Selim'e bir toplu gezintide rastlamıştır. Sıkıntılı ve asık suratlıdır. Onu avutmağa kalkışır. Fakat Selim'in soru yağmuruna tutulur. O gün anlaşamazlar. Aradan bir ay geçer. Selim onu telefonla arar. Buluşurlar. ilişkileri gitgide ilerler. Ne var ki Selim evlenmeğe yanaşmaz. Çok kuşkuludur, geleceğe güveni yoktur, inançsızdır aile düzeninden de hoşlanmaz. Bağsızdır. Bir ara kendini içkiye verir. Çevreyle uyuşamaz. Sanki bir kafese kapatılmıştır. Hastalanır. «Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadığını» düşünür. Günseli'ye bir mektup gönderir, Ardından intihar eder. Selim son günlerinde «Tutunamayanlar» üstüne bir ansiklopedi hazırlamağa girişir. Orada kendisine de bir madde ayırır. Bu maddede belirttiğine göre, Selim bir kasabada doğmuştur. Babası memurdur. Küçükken ağır bir hastalık geçirir. Altı yaşında ailesiyle büyük bir şehre göçer. Sabri adli bir çocukla arkadaş olur. Okula gider. Uzun boylu olduğundan arka sıraya oturtulur. Sınıfta çok konuşur. Ortaokuldayken Pitirgilli'yi okur. Sonra kızlarla dolaşmağa başlar. O sırada Dünya Savaşı patlar. Yiyecekler pahalılanır. Askerliğini yaparken Süleyman Kargı ile tanışır. Askerlik bitince açıkta kalır. Kimse ona sahip çıkmaz. Bütün hayatıca düşüncelerinden kaçar. Sonunda odasına kapanır. Yemek yemez, içki içmez olur. Turgut Özben araştırmaları sırasında yavaş yavaş kendi benliğini tanır: O da tutunamayanlardan biridir. Kendini o zamana değin birtakım törelerin, alışkanlıkların yönettiğini sezer. Gitgide bağımsızlığa doğru kayar. Evinden ayrılır. Bir trene binip gider. Gözden kaybolur. YARGI«Bir roman; gerekli gereksiz ayrıntılarıyla, kendi bütünlüğünü zedeleyen fazlalıklarla, yinelemelerle, filtreli sigaranın kanseri % 7 oranında azalttığını söylemeden geçemeyen bilgilerle dolu. Yazarının, ayıklama ve seçme gözetmeden, ne biliyorsa içine katmaktan zevk duyduğu sayfalar. (...) Romanın üslup özelliğinde, değişikliklerin, sıçramaların büyük payı olduğunu daha önce belirtmiştik. Nitekim, 351 sayfada. eylem birdenbire düşünceye yer vermekte hemen biraz aşağıda ise oyun... biçimine dönüşmektedir. Atay, Tutunamayanlar içın herhangi bir kural koymamış, şiirden oyuna varıncaya kadar, her yazı türünü kullanmıştır. (...) Okunuşundan sonra, "İnsanın aklına her geleni yazmasından bir roman ortaya çıkabilir mi?" diye sorulabilir. Oğuz Atay ayıklama nedir tanımıyor, ya da bu, bize böyle geliyor. Düşünceler, hiç bir zaman, kişileri duygulandırmaya yetmemiştir. Bir roman da, sürekli olarak eleştirisel aklın kullanılışı ve "humour"un ağır basışı, "somut insan gerçeği'ni yok etmeye yeter.» (Mehmet Seyda, Yeni Dergi, Mayıs 1972). «Toplum kurumlarıyla kuralları karşısında uyumsuz kalan insanın dramnı değişik teknikle işleyen eser, roman alanında adı duyulmamış bir yazar olgun düzeyini getirdi. Okunmasının güçlüğüne karşın, bıraktığı ilk etki ile özgün ve derin göründü; bir sürpriz tadı taşıdı. Uyanık ve araştıran bir gözlemin toplum sorunlarını eleştiren ve değerlendiren bakışı, usta bir anlatım yetisiyle birleştiği için ödülü hak eder bütünlüğe vardı." (Rauf Mutluay; Cumhuriyet, 07.03.1971).«Gerçekten Tutunamayanlar gerek olay örgüsü, gerek anlatım biçimi açısından alışılmışın dışında bir romandır. (...) Oğuz Atay'ın anlatmaya çalıştığı insan bizden başkası değil. Günümüz Türkiyesinde yaşayan değer yargılarını batının oluşturduğu, küçük burjuva alışkanlıkları ve duyguları edinmiş bir insan bu. Görünüşte bu düzenin tutunmuşlarından, bütün suçu kendi dışında arayan tutunmuşlardan. Çelişki de burada zaten. Çünkü sorun kendi içimizde. Bunu çözmeden dışımızdakini çözmeye çalıştığımız için bir kargaşadır gidiyor. (...) Tek bir olayı anlatmıyor Oğuz Atay. Ele aldığı insanı verebilecek bir yığın küçük olaydan bir bütüne varmayı deniyor. Tipler çizerek, bu tiplerin yer aldığı bir olayı değil, tersine olaycıkların oluşturduğu insanı yakalamaya çalışıyor. Bunun için de bütün anlatım olanaklarını deniyor, en küçük bir ayrıntıyı bile hesaba katıyor.» (Atilla Özkırımlı; Yeni Ortam, 28.10.1972).Evet, edebiyatımız için yeni bir perspektif; yeni bir üslup; ilginç bir bakış acısı. (...) Oğuz Atay Tutunamayanlar'da Cumhuriyet dönemi_kentsoylu aydınının acımasız bir eleştirisini yapıyor. Ama genellikle olumlu, hırpalayıcı, dürtükleyici, harekete getirici bir eleştiri değil bu... Daha çok bir bıkkınlığın, kesin bir pesimizmin yansıması gibi görünüyor bize..." (Zühtü Bayar; Barış gazetesi, 09.08.1972).«Tutunamayanlar, yeniliği, değişikliğiyle çarpıcı bir roman. Türkiye'de geleneği olmayan bir roman tarzının oldukça başarılı bir ürünü. tk bakışta belki çok dağınık, çok keyfi. Yazar aklına geleni yazmış gibi. Oysa bu dağınık görünüşlü malzeme titiz bir seçmeyle toplanmış ve rasgele değil yapısal bir bütün meydana getirecek biçimde örülmüş. Oğuz Atay özellikle roman kuruculuğuyla başarılı bir yazar. (...) Tutunamayanlar'ın ana kişileri Turgut Ozben ve Selim Işık Sorun, "tutunamayan" insan tipini vermek olduğu için, ayrılıkları kadar ortaklıkları da vurgulu ikisinin. (...) Demek, dünyanın anlaşamadığı İsa gibi, Selim de bir Işık'tır, ama içinde yaşadığı dünya onu da anlamamakta. İsa gibi o da bu dünyanın pisliğine kurban gitmektedir. (...) Gelgelelim, bu tanımladığım yoğunlukta bir ironi yok Tutunamayanlar'da. Çünkü Oğuz Atay böyle köklü bir nihilizme sahip değil. İroni, romanda, Oğuz Atay'ın nihilizminin sonucu olarak değil, duygusal bağlanmasının sonucu olarak var -duygusallığını denetleme aracı olarak var. (...) Tutunamayanlar'da küçük burjuva dünyamız değerleri, ülküleri, gözlemleri, davranış ve düşünce tarzlarıyla zekice alaya alınıyor. Ne var ki bu dün ya varolan ve mümkün olan tek dünya gibi konuyor. Dış dünya ve kahramanların erdemleri, değerleri arasında böylece bir uçurum meydana geliyor (Murat Belge; Yeni Dergi, Aralık 1972). KAYNAKYukarıda alıntı yapılan yazılardan başka zikredilebilecek kaynaklar: Doğan Hızlan; OA ile konuşma, Yeni Gazete, 16.03.1971. Pakize Kutlu; OA ile konuşma, Yeni Ortam, 30.09.1972. Faruk Haksal; Yeni Ortam, 12.11.1972............................._____________________________________________________(*) Refika TANER-Asım BEZİRCİ; Seçme Romanlar, 1973, s.225-229


YAŞAM YOLUNDA iLK ADIMLAR
OĞUZ ATAY
YAŞAMI
A. ÇOCUKLUĞU VE AİLE ÇEVRESİ

Oğuz Atay'ın babası, 1892 yılında Kastamonu'nun Devrekani ilçesinin Etçiler köyünde doğar. Oğuz Atay, 'Babama Mektup" başlıklı metninde "doğdun (...) köyde, kasabada, taşrada yetiştin," ( KB.162) diye söz eder babasından. 1909 yılında Kastamonu'da polis memuru olarak göreve başlayan Cemil Atay, 1911'de komiser muavini, 1914'te ikinci sınıf komiser, 19l9'da Kastamonu ser komiseri olur; çalışkan ciddi ve güvenilir yapısıyla meslek yolunda hızla ilerlemektedir. 1920'den sonra Küre, Bafra, Safranbolu, Sinop, Taşköprü ve Kastamonu'da hukuk mekanizmasının çeşitli kademelerinde sorgu yargıcı ceza yargıcı ve savcı olarak görev yapar. Osmanlı döneminin alaylı hukuk sisteminden gelmektedir. Mesleğe polis olarak başlamış, 10 sene zabıtada çalışmış,17 sene de hukuk bürokrasisinin çeşitli görev basamaklarında bulunmuş, sistemin üst kademelerine kadar yükselmiştir. Ankara Hukuk Fakültesinden 1942 yılında 50 yaşındayken diploma alır.(YE. 24) 1933 yılında İnebolu'da görevli olduğu sırada orada Muazzez Hanımla evlenen Cemil Atay'ın ilk çocuğu Oğuz Atay da 1934 yılında İnebolu'da dünyaya gelir. Okul öncesi yılları İnebolu'da ve Kastamonu'da geçer.
Anne Muazzez Hanım, toplumun ilk çalışan kadınlarındandır. Evlilikten sonra İnebolu'da başladığı ve 2 yıl sürdürdüğü ilkokul öğretmenliğini eşinin Kastamonu'ya atanması nedeniyle daha sonra Kastamonu'da İsfendiyarbey ilkokulunda (1938 ) devam ettirir. Aile içi eğitimde öğretmen annenin rolü büyüktür; Oğuz Atay'ın ilk öğretmenidir anne… Okumayı okula gitmeden daha 5 yaşında iken sökmüştür. Karşıt kişiliklerine karşın anne ve baba birbirlerinin dillerinden iyi anlamaktadırlar. Babanın milletvekili oluşuyla 27.03.1937'de Ankara'ya taşınır aile.

Küçük bir Anadolu kasabasından yaşam yoluna çıkıp, kendi çabasıyla kamu kesiminde ulaşılabilecek en üst düzeye yükselen bir Anadolu çocuğudur Cemil Atay. Bu, onu çevresinde saygın bir konuma getirmiştir. Anadolu geleneklerinde bir tür ağa konumudur bu. Ancak toprak ve köy sahibi feodal ağanınkinden farklı bir konumdur Cemil Atay’ınki; köylüyü sömürme üzerine kurulmamıştır: hami aydın kimliğiyle daha çok, veren biridir o. Kızı Okşan Ögel, büyük kentteki evlerine babasının köylülerinin sık sık geldiğinden söz eder: "Köylülerinden birinin apandisi patlar birinin gözü rahatsızlanır birinin guatrı vardır; Gelip aylarca bizde kalırlardı." Dinsel baskının güçlü olmadığı, kaç-göçün yaşanmadığı bir yörenin insanlarıdır bunlar. Cemil Atay'ın Anadolulu kimliği, kimi zaman şah ı Cemil Atay’ın doğum yu, TBMM. kayıtlarında 1892 (1302), nüfus kaydında ise 1890 olarak geçmektedir.



----------------------------------------------------------------------------
2 Bk TBMM. Türk Parlamento Tarihi Araştırma Grubu V1. Dönem Milletvekili Biyografiler

Hiç yorum yok: