3 Nisan 2009 Cuma

Ege 03.04.2009
EGE’DEN

Ampul Sönerken...

SERDAR KIZIK


AKP İzmir’de hezimete uğradı, Ege’de kolu kanadı kırıldı.

Ege, kıyı kentleri AKP’ye geçit vermedi.

AKP ampulleri karardı.

İstanbul, Ankara ve büyük kentlerde oy sayımı sırasında elektrikler kesilmeseydi, belki de patlayan ampul sayısı daha da artacaktı.

İşsizlikten bunalan, ekonomik krizle boğuşan, yaşama biçimine yönelik tehditleri algılayan halk, tarihi bir ders verdi anlayana.

12 Eylül dönemini andıran, on binlerce telefonun dinlenmesiyle oluşan hak ve özgürlük ihlallerine, anti demokratik uygulamalara, soruşturmalara ve davalara hayır dedi.

Cumhuriyet mitinglerine katılanları bile darbeci gösteren anlayışa dur dedi.

Cumhuriyetin değerlerine, laikliğe sahip çıktı. Yaşama biçimini ve alanlarını daraltma çabalarına geçit vermedi.

Üretici, kendisini yoksulluğa sürükleyen iktidara ders verdi.

İktidar kaybetti, muhalefet kazandı.

Manisa, Balıkesir ve Uşak'ta bazı sosyal demokratlar da AKP’nin karşısında en güçlü gördüğü adaya oy verdi. Bu illeri MHP’nin kazanmasında bu yaklaşım da etkili oldu.

AKP, Ege’de salt Denizli’yi kazanırken, geçen seçimlere göre önemli ölçüde oy yitirdi.

Tarihi sonucun alındığı İzmir’e gelince, 30 ilçeden 28’i, oy patlamasıyla CHP’nin oldu.

Nasıl oluyor da ampuller söndükçe ortalık daha da aydınlanıyor?

Seçimin ertesi sabahı sokaklarda, işyerlerinde, evlerde gülen yüzler artmıştı.

Çevreden umutları büyüyen bir çok insanın CHP’ye üye olmak için örgütlere başvurduğu haberleri geliyor.

Başarılı bir seçim sürecini götüren CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, alınan sonucun sürpriz olmadığını söylüyor. Öyle ki 30’da 30 hedefine ulaşamadıklarından ötürü üzüldüğünü vurguluyor.

Nalbantoğlu’nun çok yerinde bir tespiti var; rekor sonuçta kişisel pay arayanlara karşı çıkıyor:

“Parti olarak seçim sürecinde herkes elinden geleni yaptı, ama en büyük başarı İzmir halkınındır”

Nalbantoğlu, çok sağlıklı bir değerlendirme yapıyor. Her ne kadar Aziz Kocaoğlu gibi kişisel özelliklerinden ötürü partinin oyunu yükseltenler varsa da, bazı adayların CHP içinde bile tartışıldığı bilinen bir gerçek.

Bu nedenle CHP’li olmayan, hatta merkez sağda yer alan ve AKP’yi yaşama biçimlerine tehdit olarak algılayan bir kesimin de mührü altı oka bastığını dikkate almak gerekiyor.

Yani CHP ve adaylar kadar AKP karşıtlığı da İzmir ve Ege’de belirleyici oldu.

DSP’nin beyefendi Konak adayı Erdal İzgi, seçimlerin ardından teşekkür için geldiği gazetemiz bürosunda, iki merkezli bir korku alanından ötürü oy almadığını söyledi.

Seçmenin AKP’den ürkmesi nedeniyle eğilimlerini CHP’ye kaydırdığını biz de saptamıştık. Ancak örneğin Bayındır’da CHP’nin 14 oy farkla seçimi kaybettiğini ve DSP adayının burada 108 oy aldığının da altını çizelim. AKP Bayındır’da bu ayrılık ve gayrılıktan ötürü kazandı.

Bir çok yurttaş DSP ve CHP ayrılığını anlamıyor, onaylamıyor. Kaldı ki seçim öncesi bazı DSP milletvekilleri bile oyların CHP’de birleşmesini istemişti. Umarız son seçim, bu anlamda ders olur.

Şimdi sıra CHP ve MHP’li yerel yönetimlerin beş yıllık süreçte nasıl bir yol izleyeceğine geldi.

Unutulmasın ki halk çıkarına, yolsuzluktan uzak uygulamalar iktidar partisini gün be gün eritecektir...

serdarkizik@cumhuriyet.com.tr

Ege 03.04.2009
Nalbantoğlu, parti olarak çok çalıştıklarını, ancak seçimdeki başarıda en büyük payın İzmirlilere ait olduğunu söyledi

‘Başarı İzmir halkının’

CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, seçim sürecinde partililerin gücünü birbirine karşı kullanmamasının önemli olduğunu dile getirerek 'Kol kola girip kenetlendik. İzmirliler de dayanışma içinde olduğumuzu, doğru projeler ve adaylarla ortaya çıktığımızı gördü' dedi.

HAKAN DİRİK

İzmir'deki 29 Mart yerel seçim sonuçları, AKP'yi kendisini sorgulamaya iterken, büyükşehirin yanı sıra kentin 30 ilçesinden 28'ini kazanan CHP'liler büyük sevinç yaşıyor. Ancak bir CHP'li var ki, hem üzgün, hem de kızgın olduğunu söylüyor. CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, “30'da 30” hedefiyle yola çıktıklarını, Tire ve Bayındır'da seçimi kazanamamalarının kendisini kızdırdığını ve üzdüğünü dile getiriyor.

Nalbantoğlu, öyle bir dönemde göreve geldi ki, tam “ateşten gömlek” diye adlandırılan cinsten. O, koltuğa oturduğunda, belediye başkan adayları açıklanmış, diğer aday adayları ayaklanmış durumdaydı. Üstelik belediye ve il genel meclisi üyelerinin listesi henüz açıklanmamış, bu listelere giremeyecek yüzlerce kişinin potansiyel tepkisi de kapıdaydı. Tüm bunlara CHP'lilerin enerjisini birbirine karşı kullanma alışkanlığı da katılınca işi hiç de kolay değildi Nalbantoğlu'nun.

Seçime 1.5 ay kala CHP İzmir örgütünün başına geçen Nalbantoğlu, partililerin gösterdiği güvenle sorunları aştıklarını söylüyor:

“Hem partili arkadaşlarımızın bize gösterdikleri güven, hem onları yakından tanımanın verdiği avantajla yola çıktı. Ortaya koyduğumuz projeye herkes sahip çıktı. Çok kısa sürede derlenip toparlandık.”

Sancılı aday adaylık süreci, seçimdeki rekor başarının ardından yerini “başarıyı sahiplenme yarışına” bıraktı. Ancak Nalbantoğlu, başarıdan kendisine pay çıkarmaya çalışanlara set çekerek, “Parti olarak seçim sürecinde herkes elinden geleni yaptı, ama en büyük başarı İzmir halkınındır” diyor.

Aslında elde edilen sonuç, onu tam olarak tatmin etmiyor. Çünkü “30'da 30” hedefinin tutmamasına üzüldüğünü söylüyor:

“İlk günden beri hedefimizin 30 ilçe olduğunu ifade ettik. Bu bir seçim iddiası değildi. Bilimselliğe gerçekten inanıyorum. Göreve büyükşehir belediyemizin yaptığı anketleri isteyerek başladık. Sürekli anketlerle süreci izledik. Mahalle bazında bile çalışmalar yaptık. Nerelere yüklenmemiz gerektiğini, kararsız oyların nerelerde yoğunlaştığını belirledik. Bu başarı, kesinlikle tesadüf değildir. Ben gerçekten 30 ilçeyi bekliyordum. İki ilçeyi kaptırdığımız için kızgınım, üzgünüm.”

Seçim öncesi gerek eski il başkanı Kemal Karataş'la İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu arasındaki tartışmalar, gerek partililerin kendi içindeki çekişmelerinden ortaya çıkan “kavgalı parti” görüntüsünün aşıldığını vurguluyor Nalbantoğlu. “Kenetlendik. Kol kola girdik” diyor: “Gücünü birbirine karşı kullanmayan partililer, doğru projeler ve doğru adaylarla ortaya çıktığınız zaman İzmirli bunu hemen algılar. Biz seçim sürecinde kol kola girmiş, dayanışma içinde bir görüntü verdik. Bu yalnızca görüntü de değildi, zaten durumumuz böyleydi.”


BOZKIRA GİRECEĞİZ


Yönetim ve aday listelerini oluştururken İzmir'in genelini daha iyi temsil eden kişilerle yola çıktıklarını vurgulayan Nalbantoğlu, 2007'de seçimlerinde ortaya çıkan “deniz kenarına hapsolmuş parti” durumunun bu seçimle birlikte ortadan kalktığını vurguladı. İzmir'deki sonuçların Türkiye'ye de ışık tutacağına inancını dile getiren Nalbantoğlu, şunları söyledi:

“CHP'yi daha da büyütmemiz gerekiyor. Potansiyelimizin ne kadar yüksek olduğu ortada. 2007'de hemen hiç oy almadığımız mahallelerde bile bu kez AKP'yle başa baş oy aldık. Varoş denilen yerlerde oyumuzu yükselttik. İzmir'de iyice kıyıda kalmıştık. Şimdi o görüntüyü aştık. Kıyılardan içeriye, bozkıra da gireceğiz. Buralara girebilmenin yolunu bulmamız lazım. Nasıl Gümüşpala'ya girmişsek, meramımızı anlatmışsak, Nevşehir'e Merzifon'a da girmemiz lazım, Aksaray'da da olabilmemiz lazım. Bunun yolunu bulacağız. Ben Ege'nin, İzmir'in bu anlamda bütün Türkiye'ye ışık tutacağına inanıyorum. Tek şartla, aldığımız sorumluluğun altından iyi kalkalım. Çünkü iş kazanınca bitmiyor. Şu anda sadece kazandık.”

Ege 03.04.2009

AKP'nin İzmir'de kazanabildiği tek ilçede, defalarca sayılan oyları, üreticilere verilen vaatlerin etkilediği ileri sürülüyor


Bayındır’da hesaplar yarıştı

HİCRAN ÖZDAMAR

Kentin çiçek üretim merkezi Bayındır'da seçim tartışması bitmiyor. İlçe seçim kurulu, Bayındır'da önce CHP Adayı Alaattin Çapuk’un kazandığını duyurdu. İtiraz üzerine oylar yeniden sayılınca AKP'nin adayı Mehmet Kertiş 14 oyla başkanlığı aldı. CHP ilçe örgütünün itirazı kabul edilmezken, Kertiş önceki gün mazbatasını aldı. İzmir'in 30 ilçesinin 28'inde belediye başkanlığı kazanan CHP ise il başkanlığı gözetiminde il seçim kuruluna itirazda bulundu.

Bu arada ilçede seçim sonucunu nelerin etkilediği araştırılıyor. AKP'nin seçimlerden önce Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Nükhet Hotar Göksel, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Taha Aksoy'la birlikte ilçede, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kuruluşu olan İstanbul Ağaç ve Peyzaj A.Ş adına üreticilerle alım garantili çiçek üretim sözleşmesi yapması dikkatleri çekiyor. Bayındır Çiçeklik Kooperatifi'ne üye olmayan 28 üreticiyle toplantı yapıldığı, İstanbul şirketinin üreticilerden Abdurrahman Dalkılıç ve Fatma Eraydın'la anlaşma imzaladığı açıklanmıştı. AKP'nin çiçek alımı için üreticilere yönelik 15 milyon liralık bütçe ayırdığı savlanmıştı.

CHP Bayındır İlçe Başkanı Mehmet Topoğlu, ilçede ayak oyunları yapıldığını öne sürerek, il başkanlığının itirazının kabul edilmesini beklediklerini söyledi. CHP'nin ilçeden, 8 belediye ve 2 il genel meclis üyesi çıkardığını anlatan Topoğlu, “Çiçekçilerimizle bir sıkıntımız olmadı. Seçim öncesi kooperatife üye olmayanların bir anlaşması var. Ama büyük bir etkisinin olduğu düşünmüyorum” dedi.

CHP Adayı Alaattin Çapuk ise, ilçede yurttaşların kullanıldığını belirterek, “Protokolde nasıl bir anlaşma imzaladıklarını bilmiyorum. Gözümle görmediğim şeye inanmam. Ancak burada aşırı bir istihdam sözü verildi. Doğu'daki yardımlardan daha farklı şeyler uygulandı. Ekonominin de bozuk olması, maddi sıkıntıların fazlalığı sonucu etkiledi. Çok yalanlar söylendi” diye konuştu.

Ege 03.04.2009

Ege 03.04.2009
PATİKA

Hayatımız Ege, Aşkımız İzmir...


HALUK IŞIK


Hep kötü şeyler olduğunda, “Ben demiştim” diyerek hayıflanılmaz ya! Biraz da güzel bir sonuç için kullanalım; “Ben demiştim!” Meraklısı, iki hafta önceki Patika’nın bitiş tümcelerine bakabilir; “2009 baharı, çölleşmeye cesaret vermeyecektir. Sarayköy’den Güre’ye 'Ege duyarlığını' göreceğiz.” Ne demek istediğimizi anlamak için, seçim sonu yayınlanan haritalara bak; tam batıda, giderek gelincik tarlasına dönüşen bir bölge göreceksin, adı Ege’dir. Ege’nin tam kıyısında da, bir güzel kent vardır, adı İzmir. Baktıkça nasıl da için sıkılıyor değil mi, haydi itiraf et. Örneğin, bak sen şu Bademler’e, gelincik bayramına “Benden yüzde 90!” diyerek su taşımış. Buna sen şaşırırsın, bizim gözlerimiz yaşarır...

Ne sanmıştın, sırf istedin diye, “Al sana Ege, buyur işte İzmir” mi diyeceklerdi? Hiç tanımadığın yerleri, hiç tanımadığın sahiplerinden nasıl talep edecektin? Ömrümüz bu topraklarda geçti, kızımıza “Ege” adını vermek için nasıl yakışmaya çalıştık, hakettiğimizi göstermek için hala nasıl didiniriz, anlatsak anlar mısın?

Bunun için Karaburun dağlarında, katırtırnağı kokusuyla sarhoş olmayı bileceksin arkadaşım, her birine bir Bedreddin yoldaşı elinin değdiğini bileceksin. Örneğin Aydın’da, incire tadını veren o inatçı vakarla kardeş olacaksın... Ege’yi anlatmakla bitiremeyiz de, sen bu topraklarda epey dolaştın, anlatmadılar mı, Ege nasıl bir hayat haline dönüşür? O hayatı sen alamazsın, onu sana Ege armağan eder. Bilmeyen için acı, hakederek yaşayan için keyifli bir gerçektir.

Gelelim aşkımız İzmir’e... Çok mu istemiştin? Peki, sordun mu kendine;

“Bir kent neresinden sevilir / İnsanlarının gözbebeklerinden mi? / Islıklarından mı yoksa / Sabah kepenklerini açarken / Ya da okula giderken kırlangıç sevinciyle?

Dallara takılan uçurtmalarından / Sevilebilir mi bir kent? / Ne bileyim uyuklayan kedisinden / Denizinden, çiçeğinden sevilebilir mi?

Bir kent neresinden sevilir / Yaşanmasa yazık olur şiirinden mi? / Gara ulaşan treninden, çekilen hasretinden / Rakı içip türkü söylemesinden olabilir mi?

Bir 9 Eylül sabahında sormuştu / Bornova taraflarından / İzmir’e giren biri / 'Bir kent bu kadar sevilir mi?' / Şimdi yanıtı / Halkapınar Şehitliğinde / Başucunda fısıldaşan / Fesleğenlerde gizli...”

Bunları bilmeden anlamadan sevemezsin, ondan sevgi göremezsin. İzmir bilgedir, bir bakışta anlar. Şiire meraklıymışsın, yazar mısın bilemem, okumayı severmişsin. Ne demek istediğimizi, yine bir şiirimizle dillendirelim öyleyse. Konuşmalarında sürekli “İzmir” demişsin ya, arada “9 Eylül”den dem vurmuşsun ya; işin aslı şudur:

“Sen '9 Eylül' dersin iki kelime / Ben değişen yazgı anlarım / Özgürlük anlarım, bağımsızlık / Sen 'İzmir' dersin iki heceyle / Ben sevinçten ağlarım...

Tarihin başı mı dönmüş / Şimşek hızıyla geldiklerinde? / Şaşırmış mı toprak / Ayakları yere değmeyen atlar geçerken? / Önce deniz mi görmüş / Kavruk yüzlü neferleri? / Bugün 9 Eylül / Tam sırasıdır canlandırmanın hatıraları...

Sen '9 Eylül' dersin iki kelime / Ben onurlu bir halk anlarım / Rüzgarın çevirdiği sayfa anlarım / Sen 'İzmir' dersin iki hece / Ben saygıyla ayağa kalkarım...”

halukisik@gmail.com

Cumhuriyet 03.04.2009
2009 Mart yerel seçimleri AKP liderinin ateşli bastırmasıyla bir genel seçim havasına büründü

Seçim AKP için fiyaskoydu

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hitabet gücüne ve toplumun ezilmiş kesimlerine umut dağıtarak o düzeylerde yarattığı karizmaya bağlı bir mitingler koşuşturması ortaya çıktı. Başbakan’ın sert, alaycı ve sinirlerine sıkça mağlup olan üslubuyla kitlelere bilinen mesajların yeniden iletilmesine çalışıldı.

İl Genel Meclisi denen kurum toplumsal yapımızda ve gündelik yaşamda varlığı ve ağırlığı hissedilen bir oluşum değildir. Ancak il genel meclisi seçimlerinde kentsel-kırsal tüm yörelerde oy kullanıldığı için bunların sonuçları genel seçim sonuçları ile karşılaştırılma şansına sahip oluyor. İl genel meclisi üyeliğinin milletvekilliği ile karşılaştırıldığında önemsiz bir konumda bulunmakta olup bu yüzden bu üyeliklerle ilgili seçime yurttaşlar çok da fazla ilgi göstermezler. Ancak 2009 Mart seçimleri AKP liderinin ateşli bastırmasıyla bir genel seçim havasına büründü. Dolayısıyla bir önceki 2007 genel seçimiyle karşılaştırılması pratik anlam kazandı. AKP’nin oy oranlarının yüzde 46.6’dan yüzde 38.9’a düşmesi kendileri adına büyük bir yenilgi anlamı taşıdı. Biraz soyut kavramlar olan yüzde oranları yerine kullanılan oy ve alınan oylara bakıldığında bu durum daha aşikâr biçimde kendini göstermektedir.


Garip ve tartışılabilir bir büyüme


Bir önceki genel seçimde 42.8 milyon mertebesinde gözüken kayıtlı seçmen sayısı 2009 Mart ayı için 48.4 milyona sıçramış bulunmaktaydı. Aslında bu artış ülkedeki nüfus artış hızıyla hiçbir uyum göstermeyen, garip ve tartışılabilir bir büyüme niteliği taşıyordu. İstatistiksel bilgilere aşinalığı olanlar bu sayısal büyümenin anormal olduğunu ilk ilan edildiği dönemden itibaren dile getirdiler. Ancak Yüksek Seçim Kurulu’nun belirleme yetkisi dolayısıyla yapılan itirazlar ve hatırlatmalar bir değişikliğe yol açmadı.

Ülke çapında sandık başına gidenlerin, henüz resmileşmemiş bir bilgi olarak 40.5 milyon seçmenin oy kullandığı tahmin edilmektedir, bu da seçime katılma oranının yüzde 84 olduğunu göstermektedir. Seçimlere katılma oranının yüzde 90’ların üzerinde olduğu 1980’li yıllardan sonra 1990’lı yıllar boyunca bu oranın yüzde 85 düzeylerine düştüğü gözlenmiştir. 2002 seçimlerinde bir en alt değer olarak yüzde 79’dan geçen katılma oranı 2007’de yüzde 84’ü yakalamıştır.


AKP yerel seçimi genel seçim havasına soktu


Yerel seçimlerde genelde daha az oy kullanılır olmasına tanıklık edilmesine karşın 2009 Mart’ında bu oranın yüzde 80’in epey üzerinde gibi gözükmesinin üzerinde biraz durulmalıdır. AKP ve Tayyip Erdoğan bu seçimi bir genel seçim hesaplaşmasına sokmak için ellerinden geleni yaptılar. Olayı orta ve iri boy kentlerde kendini sırıtarak gösteren imar düzensizlikleri, zevksizlikler, plansız toplu konut siteleri çılgınlığı ve tüm bunlarla bağlantılı yandaş kollayıcı parasal bozukluklar, yolsuzluklar düzeyinden çıkarmaya gayret ettiler. ‘Gazze kahramanlığı’ kavramını da kullanarak AKP’nin dış politikadaki ve dünya ilişkilerindeki başarılarının övgüsüne dayanan bir kampanya sergilediler.


Sinirlerine mağlup olan bir başbakan


Ekonomik güçlükleri evrensel krize bağlayarak, bunun Türkiye’yi etkilemeyen bir gelişme olduğunu anlatmaya çalıştılar. ‘Hizmet veriyoruz, hizmet yapıyoruz’ ve gizlice söylenmiş olarak ‘Şimdi karşılığında sizden oy istiyoruz’ sloganlarıyla kampanya yürüttüler. Bunun sonucunda da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hitabet gücüne ve toplumun ezilmiş kesimlerine umut dağıtarak o düzeylerde yarattığı karizmaya bağlı bir mitingler koşuşturması ortaya çıktı. Başbakan’ın sert, alaycı ve sinirlerine sıkça mağlup olan üslubuyla kitlelere bilinen mesajların yeniden iletilmesine çalışıldı. İki ana muhalefet partisi ve onların liderleri çok sert dille eleştirildi. Medyanın bazı kesimleri sert biçimde azarlandı. Ergenekon dosyası ile ilgili yapılması gerekenden çok daha hafif eleştiriler dile getirildiğinde ve bunun hukuki bir dava olmaktan öte bir siyasal hesaplaşma mekanizmasına çevrildiği söylendiğinde Başbakan Tayyip Erdoğan çok sinirlendi. Bir hukuk davası olması gereken bu Ergenekon işinin savunuculuğunun, savcılığının ve yargıçlığının hepsini birden üstlendi.

Şuursuzca bir koşuşturmanın ve gelip gitmenin dinamiğini ayarlama, organizasyonunu yapma yönünden AKP merkezi ve il örgütleri aslında başarılı olmuş gibi gözüküyorlar. Ancak AKP’nin seçim kampanyasını oturttuğu politika ve toplum yönetimi anlayışı öylesine yanlıştı ki bu parti için bu seçim fiyaskosu kaçınılmazdı. AKP 2007 seçimlerinde aldığı 16.3 milyon oya göre yaklaşık 1 milyon oy kaybıyla 15.5 milyona düşmüş gibidir. Oysa ne kadarının oy kullandığı tam belli olmamakla birlikte yeni seçmenler nezdinde AKP’nin yeni risklere girmeden mevcutla idareyi göze alabileceklerin çokluğu dolayısıyla tercih edilmesi beklenirdi. Bir ölçüde belki öyle de olmuştur. Bu olgu da hesaba katıldığında AKP’nin 2007 tabanına göre 1 milyonu çok aşan bir kayıpla seçim çıkarmış olduğu anlaşılmaktadır. 1980’ler ANAP’ının, o dönem sonunda genel seçimden yerel seçimlere geçerken başlayan kan kaybının bir benzeri ortaya çıkıyor gibi.


Yandaşlar CHP’den hiç bahsetmediler


2007 bağımsız oylarının DTP oylarına dönüşerek bir miktar büyümesi, Saadet Partisi oylarının bir miktar artması AKP’deki azalmaların buralara yönlendiğini bir miktar düşündürtmektedir. Ancak seçim akşamı televizyon ekranlarında boy gösteren birkaç aklı başında konuşmacı hariç çoğu uzman adı altındaki yandaş budalalar topluluğu, AKP’nin asıl büyük kayıp alanı olan CHP’den hiç bahsetmemeyi becermişlerdir.

CHP+DSP’nin oy oranları 2007’ye oranla yaklaşık yüzde 21’den yüzde 26’ya fırlamıştır. Oy rakamı olarak da bu 7.3 milyondan neredeyse 10 milyona yaklaşan bir büyümeyi göstermektedir. İkinci muhalefet partisi MHP de 2007’nin 5 milyonundan ve yüzde 14.3’lük oy oranından 6.4 milyona ve yüzde 16.1’lük bir oy oranına sıçramıştır. Belirsiz orta sahadaki birikimler 2007’nin çok özel koşullarında kesintisiz ve kırpıntısız AKP’ye yönelmiş iken durumun artık farklılaşmaya başladığı gözlenmektedir. Bir zamanların güç kaynağı olan DYP (şimdiki DP) ve ANAP’ın geriye kalan bir miktar oyları son iki seçimde olduğu kadar rahatlıkla AKP’ye yönelme eğiliminden artık çıkmıştır. Yeni yönelim seçenekleri MHP ve SP olarak kendini göstermektedir. Bu tabandan bir miktar CHP’ye bile oy gitmiş olması ve bundan sonra da gidebilecek oluşu ayrıca anlamlıdır.

AKP’nin kolu kanadı kırıldı


Sadece il genel meclisi sonuçlarına değil, bazı belediye başkanlıklarının el değiştirmesi durumlarına bakıldığında, AKP’nin kolunun kanadının yine bir hayli kırık olduğu gözlenmektedir. Bu satırların yazarının Cumhuriyet’teki son seçim öncesi politik hava değerlendirmesi yazısında dile getirmiş bulunduğu Antalya ve Adana yer değiştirmesi gerçekleşmiştir. Ayrıca Van, Urfa, Siirt’te 2004 atmosferinin gevşekliği içinde rahatlıkla kazandığı belediye başkanlıklarını AKP bu kez gerçek sahibi olan DTP’ye iade etmiştir. Diyarbakır ve Batman’ı alabilmek için sarf ettiği büyük paralar ve gayretler sonuçsuz kalmıştır.

Öte yandan, kendi halindeki bir Tunceli’de oranın insanına karşı çok küçümseyici bir tavırla yönettiği mal dağıtımı kampanyası bir işe yaramamıştır. Batı Karadeniz ve Ege yörelerinde Giresun, Sinop, Zonguldak, Bandırma, Balıkesir merkez, Manisa merkez ve Aydın’da belediye başkanlıkları bilinen eski sahiplerine iade edilmiştir.

Edirne yine ders verdi


Edirne’de hakkında bin türlü dalaverenin çevrildiği, parasal ve kişisel ahlakı yüksek CHP’li belediye başkanı gözaltında süründükten sonra yine büyük bir oy farkıyla o yöreden AKP’yi bir kez daha kovmuştur. AKP İç Ege’de Ankara dahil (maalesef) doğuya doğru uzanan Orta Anadolu Bölgesi’nde hâlâ varlığını sürdürmektedir.

Ancak oy gücü tüm o yörelerde de azalma yolundadır. 29 Mart gecesinin ekran değerlendirmelerinde renklere boyanmış haritaların başındaki bilgi vericiler oy oranı değişimlerinden hiç söz etmedikleri için, ülkenin hâlâ büyükçe bir kesiminin AKP kontrolünde olduğu izlenimi yaratılmıştır. Oysa 2007 genel seçimlerinde nasıl ülke çapında her yerden birden bir güçlü varlık olarak ortaya çıktıysa 2009’da da bütün bölgelerde birden zayıflamış bir görüntü sergilemektedir.


SÜRECEK

Cumhuriyet 03.04.2009

Hiç yorum yok: