31 Mart 2009 Salı

TÜRKÜLER DOLUSU

TÜRKÜLER DOLUSU

Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Bin bir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.

Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik,damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
içerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü , kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm

Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
insancasına, erkekçesine
'Bana bir bardak su' dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak .
Ah bu türküler köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
işte söz, işte ses, işte biçim:
'Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar'
iliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.

Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen...

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

Dergi 29.03.2009
PAZAR SÖYLEŞİLERİ

Söylemiyor gibi söylemek...

ATAOL BEHRAMOĞLU

Başlık biraz dolambaçlı oldu, biliyorum. Ama işin aslı da öyle. “İma etmek” de diyebilirdim ama tam olarak o da değil. Fransa’da siyasi göçmen olarak bulunduğum yıllarda, Fransız resmi makamlarıyla yazışmalarda, ilk kez tanık olmuştum bu dolambaçlı üsluba. Bir isteğinizi, herhangi bir talebinizi reddederlerken, bunu (hadi argosuyla söyleyeyim) “pattadak” dile getirmiyorlar. Lafı dolaştırıyor, eveleyip geveliyorlar. Araya da bir sürü nezaket sözü sıkıştırmayı başarıyorlar. Sonra, yanıt yazısının sonlarına doğru, talebinizin kabul edilmeyeceğini sezinliyor, sonunda da sezginizin doğrulandığını görüyorsunuz.

Bu dolambaçlı, evelemeci gevelemeci üslup, söylemiyor gibi söylemek, salt Fransızcaya (ve Fransızlara) mı özgüdür bilemem...

Fakat geçen gün bizim gazetede okuduğum bir haberde, günümüz Türkiye Milli Eğitim Bakanı’nın bir açıklamasında, amaç farklı olmakla kalmayıp tam tersi de olsa, bu üslubun oldukça ilkel bir benzeriyle karşılaştım. Bakanın ne dediği anlaşılamıyor ama yine de anlaşılıyor... Konu, Denizli İlköğretim Okulu sosyal bilgiler öğretmeni Salih Pehlivan ile ilgili. Öğrencilere dağıttığı notlarda “Padişahlık gerçek cumhuriyet rejimidir, padişahlık rejimi diğer sistemlerin hepsinden adaletlidir” gibi laflar bulunduğu iddia edilen bu Pehlivan hakkında ne gibi bir işlem yapıldığı, CHP Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün bir soru önergesiyle Milli Eğitim Bakanı’na yöneltilmiş.

Bakanın yanıtından öğrendiğimize göre, Pehlivan hakkında yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan raporda, bu kişinin “Karı dövmenin uygun olduğunu” söylediği belirtilmiş; ancak “Cumhuriyet düşmanı, laiklik karşıtı olduğu ve öğrencilerin beynini yıkadığı” iddialarının asılsız olduğu ifade edilmiş... Şimdi siz söz konusu rapordan ve Bakan’ın yanıtından ne anladınız?

Derken, Bakan’ın şu sözleriyle karşılaşıyoruz:

“ Soruşturma sonucu düzenlenen rapordan, öğrencilere dağıtılmış olan ders notları ve vermiş olduğu ödevlerin 8. sınıf TC İnkılap Tarihi müfredatında bulunmadığı anlaşılmaktadır.”

Az önceki soruyu kısaltarak yineleyelim: Ne anladınız? Ben, bu dolambaçlı sözleri bir kaç kez okuduktan sonra şunu çıkarabildim: Bu kişinin öğrencilere dağıttığı notlar ve verdiği ödevler, “müfredat”ta yer almıyormuş.

Bu işleri (yine argosuyla söyleyelim) “kendi kafasına göre” yapmış. Peki, bu notlar ve ödevlerde “karı dövmenin uygunluğu...” dışında her hangi bir görüş, öneri vb. yer almıyor mu? Bunu anlayamıyorsunuz...

Soruşturma sonucunda verilen bir ceza, uyarı filan? Bunu da öğrenemiyorsunuz. Çünkü Bakan’ın bu konularda bir açıklaması yok... Ama anlamanız gerekeni yine de anlıyorsunuz... Çünkü “karı dövmenin uygunluğu”ndan söz eden bir kafanın, 8. sınıf öğrencilerine verdiği ders notlarında ve ödevlerde başkaca ne gibi “herze”ler bulunacağını tahmin etmek çok da güç olmasa gerek... “Öğrencilerin beynini yıkadığı” iddiası da asılsız bulunduğuna göre, görevinin başında olduğundan da kuşku yok...

Gelelim Milli Eğitim Bakanı’na... Çoktandır ondan söz etmemiştik... Başbakanı’ndan sıra gelmediği için...

Denizli’deki skandalı, dolambaçlı bir üslupla, eveleyip geveleyerek maskelemeye çalışan kişi, ne kadar söylememeye çalışsa da, Milli Eğitim’de dönen karanlık dolapların üzerini örtmeyi başaramadığı gibi, onları daha çok gözler önüne seriyor. l

ataolb@cumhuriyet.com.tr

Hiç yorum yok: