15 Ocak 2008 Salı

Kaybolan

Kaybolan

Erkek kapıyı açtıktan sonra geri çekildi. Geçmesi için karısına yol verdi. Ellerinde küçük yol çantaları, bavullarıyla eve girdiler. Bir tuhaftı evin içi. On gündür insansız kaldığını belli eden bir hava, bir yabancılık kokusu sinmişti her köşesine. Kadın salonun bahçeye bakan pancurlarını açtı. Nisan başlarında bir ikindi üstünün hızı geçmiş güneşi eşyayı aydınlattı. -Şu hale bak, dedi. Dört bir yan toza bulanmış. Ev bu durumdayken imkânı yok rahat edemem. Hemen kolları sıvamam gerek. Erkek salondan yemek odasına geçti. Odanın pancurlarını açarken karşılık verdi: -Gelir gelmez iş çıkarma başına Allahaşkına. Bir nefes alalım da sonra. Kadın pardesüsünü çıkarıp astı. Sobayı yakmak için hazırlığa başladı. -Ev berbat olmuş! İyi ki döndük! Beş gün daha kalsak kimbilir ne duruma gelirdi?.. Erkek yöresine baktı bir daha. Bu ev, tertemiz, sıcacık, pırıl pırıldı her ansıyışında. Şimdi ise, bu durumuyla bütün eşyaları çok eski bir zamandan kalmış gibi yabancı, anlamsız, soğuk geliyordu ona. Karısı bir sepet odunla geldi: -Ben bayağı yadırgadım evi! Sen? Yardım için karısına yaklaştı: -Ben de. Sanki hiç oturmamış gibiyiz burada... Az sonra sobanın yakılması, salonun, yemek odasının, mutfağın pancurlarının, perdelerinin açılması bitti. Günlük yaşayışlarının yıllardır alışık oldukları ışığı kapladı evin içini. Sobanın çıtırtıları başladı. Erkek: -Akşamı düşündün mü? dedi. Ne yiyeceğiz? Kadın: -Bilmem ki? dedi. Hiçbir şey yok evde! Bir şeyler al gel istersen. -Ne alayım? Söyle de ona göre. Bilirsin çarşı işine pek aklım ermez. Kadın, mutfaktan alıp geldiği fileyi erkeğin eline tutuşturdu:-Mutfak bomboş. Bu saatte ne bulursan al. Pirzola, ekmek, peynir, yumurta, marul, limon, ne bulursan al işte. Fileyi doldur. Ben de evi toplayayım. Sen yokken daha iyi çalışırım. Erkek elinde file çıktı. Kadın çarçabuk temizliğe girişti onun ardından. Salonun, yemek odasının tozunu aldı. Süpürdü. Mutfağın fayanslarını sildi. Çantaları açıp kirlileri ayırdı. Erkek bir saate yakın bir süre sonra, güneşin kavuşmasına yakın döndü. Fileyi, aldıklarını mutfaktaki masanın üstüne bıraktı. Kadın geldi. Fileyi boşaltmaya, gelen paketleri açmaya başladı. Pirzolayı, peyniri, limonları, yumurtaları, derken pirzola paketine benzer başka bir paketi ayırdı. Eliyle yokladı. Burnuna götürdü: -Bu ne? Erkek: -O mu? dedi yaklaşarak. Ciğer aldım. Kediye. Kadın paketi masaya bıraktı: -İyi düşünmüşsün. -Nerelerde? -Ayvaz mı? -Ayvaz tabii! -Çıkar gelir herhalde. Erkek mutfak penceresinden yan yan dışarı baktı: -Hiç mi görünmedi? -Görünmedi. Adam bu sefer mutfağın bahçeye açılan kapısını açık bıraktı. Seslendi: -Ayvaz! Ayvaz, gel, pisi pisi... Bahçeyi seslene seslene dolandıktan sonra mutfağa döndü. Öteberiyi dolaba yerleştiren karısının yanında durdu: -Merak etmiyor musun? -Etmez olur muyum? Ediyorum ama, bu mevsim onların hovardalık mevsimi. Evde durmazlar pek. Gelir nerdeyse, diyorum. Adam, gözleri mutfak penceresinden dışarıda, mırıldandı: -Tuhaf! Her gelişimizde, sinemadan, gezintiden dönüşümüzde kapıda ayaklarımıza dolanırdı. Böyle görünmeyişi tuhaf gelmiyor mu sana? Kadın marulları yıkamak için musluğa yaklaştı: -Tuhaf olmasına tuhaf tabii! Ayvaz hiç gecikmezdi. Ama on gündür hayvan yalnız. Elbet bir başının çaresine bakmıştır. Benim nerelerdeyse çıkar gelir gibime geliyor... Adam karısına döndü yine: -Biliyor musun? Hiç iyi yapmadık hayvanı öyle ortada bırakıvermekle. Hiç değilse komşulara emanet edecektik. On gündür hep sana soracaktım. Canın sıkılmasın diye anmadım. Başına bir şey gelmesin hayvanın? -On günde ne gelecek başına? Bir yerlerde takılmıştır herhalde. Şimdi neredeyse çıkar gelir... Adam sıkkın, somurttu: -Gelecek olsa gelirdi! Nafile! Bana gelmez gibi geliyor... Kadın ortadan yarıya böldü iki marulu, yapraklarını aralayarak, musluğun altında iyice yıkadı. Büyük bir tencereyi suyla doldurup marulları içine bastırdı. Tencereyi kaldırdı. Kocasına döndü: -Kocaman çocuksun sen! Hep üzüntü ararsın. Sonra da kocasını elinden tutup mutfaktan dışarı çıkardı: -Hadi, yardım et de bavulları yukarı çıkaralım. Bu patırtı kalksın. Salondan üst kata çıkan merdiven başında duran iki bavulu erkek, küçük iki yol çantasını da karısı aldı. Yatak odasına çıkarıp, elbise dolabının önünde yere bıraktılar. Adam karyolanın kenarına ilişip oturdu. Kadın pencerenin perdelerini açtıktan sonra kocasına döndü: -Oh! Nasıl özlemişim odamızı! Gün kavuşmuştu artık. Odanın içi alacakaranlıktı. Kocası susuyordu. Gelip kocasının yanına oturdu. Elini omuzuna koydu: -Sen özlemedin mi? Söylesene! -Özledim elbette! Kadın konuyu değiştirdi: -Kimseyi gördün mü dışarıda? -Suat'a rastladım. -Nasıllarmış? -İyilermiş. Yorgun değilseniz akşama yemeğe bize gelin, dedi. Karısı çok özlemiş seni. -Ne dedin? -Sen istersen gideriz, dedim. -Gidelim mi? -Bilmem? Kadın kalktı. Derin bir soluk alarak gerindi. -Öyle yorgunum ki! Gitsek, sofra gürültüsünden kurtulurum. Ama şimdi sokağa çıkmak da ayrı dert! Sokağın ışıkları yandı o sırada. Erkek de kalktı. Pencereye yaklaştı. Kadın elektriği açtıktan sonra pencere önüne geldi. Perdeleri kapadı. Hâlâ pencerenin kenarından sokağa bakan kocasının başını çenesinden tutarak kendine doğru çevirdi. Ellerini alıp, kendi beline doladı. Adamın göğsüne iyice sokuldu. -Biliyor musun? dedi, tatlı bir sesle, bir haftadır çok yorulduk. Bittim akrabadan akrabaya, tanıdıktan tanıdığa koşmaktan!.. Şu saati öyle özlemiştim ki! N' olursun üzme kendini... Sarmaş dolaş, öylece bir iki adım atıp yatağın kenarına iliştiler yine. -Canım iyice sıkıldı şu Ayvaz'ın gelmeyişine! -Hadi unut onu artık! Nasıl olsa gelir. Bir şey olmamıştır merak etme. Kediler yedi canlı derler. Adam karısının saçlarını okşuyordu yavaş yavaş. -Sanmam! Gelse gelirdi... Kadın, kocasının dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu. Gözleri ışıl ışıldı: -Canım, dedi. Ne iyisin! Daha uzun bir öpüşü denediler. Sonra birbirinin yüzüne bakakaldılar bir süre. Kadın toplanan etekliğini eliyle düzelterek kalktı: -Suat'lara gitmeyelim istersen? -Sen bilirsin. -Canın sıkkın. Bilirim orada da oyalanamıyacaksın. Erken yatarız daha iyi. Adam da kalktı: -Fena olmaz. -Hadi istersen bakkaldan telefon et, gel. Gelemeyeceğimizi söyle. Ben de sofrayı hazırlayayım. Alt kata indiler. Adam telefon etmek için çıktı. Yemek odasının önü küçük bir balkona açılırdı. Saksıları vardı orada. Kadın sofrayı kurdu. Sonra da on gündür susuz kalan çiçekleri sulamaya çıktı balkona. Bitişik evde balkonlarına bakan bir pencere açıldı. Evin kadını pencerede göründü: -Hoş geldiniz kuzum! Nerelerde kaldınız? -Hoş bulduk canım! -Ne zaman geldiniz? -Biraz önce. Bir iki saat oldu. -Pek yalnız kaldık doğrusu sizsiz. Özlettiniz kendinizi! -Biz de sizleri özledik! -Çok kaldınız mı İstanbul'da? -Topu topu on gün işte! Yolu da sayarsan. -Bir şey değil doğrusu. Gezdiniz, eğlendiniz mi bari? -Yorgunluk işte! Kalabalık, gürültü. İnsan eğlendiğini anlamıyor ki!.. -Bizim de niyetimiz var yaza... -Daha iyi edersiniz. Biz hiç iyi yapmadık şimdi gitmekle. Hep soğuk, yağmurlu gitti havalar... -Sorma canım! Burada da öyleydi. İki gündür düzeldi. Kadın sözü değiştirdi: -Kuzum bizim Ayvaz gözünüze ilişti mi hiç? -Niye sordun? -Görünürde yok da .. -Üç gün önce gördüm o soğuklarda. -Nerede? -Kapının önünde. Güneşte büzülmüş titriyor gibiydi. Kadın meraklandı: -Hasta mıydı dersin? -Çağırdım. Bir şeyler döktüm yiyecek. Gelmedi. Hasta olmalı herhalde. -Büsbütün dert oldu içime şimdi. Bir şey olmasın hayvana... Komşu kadın omuzlarını kastı: -Bilmem. Bir daha görmedim. İnşallah olmamıştır! -Geldiğimizden beri meraktayız. Nerede aramalı bilmem ki!? -Yaa! Vah vah! -Turgut çok üzülüyor. Ben üzüntümü saklıyorum, o biraz rahatlasın diye... -Yazık! Üzülmeyin, gelir inşallah! Sokak kapısının açıldığını duydu. Kulak verdi. Kapının kapatıldığını duydu şimdi de. -Turgut geldi galiba, dedi. İyi akşamlar! İçeri girmek için geriledi. -İyi akşamlar! Komşusu penceresini kapadı. Kadın yemek odasına girdi. Kocası sordu: -Ayvaz geldi mi? -Gelmedi daha! Kocası başka bir şey sormadı. Kadın yemeği getirmek için mutfağa gitti. Yemekte, yemekten sonra yatak odasına çıkıncaya kadar Ayvaz'ın sözünü açmadılar bir daha. Saat sekizi, sekiz buçuğu, dokuzu vurdu. Kadın birkaç kez, bir bahane uydurup mutfağa kadar, Ayvaz geldi mi diye gidip baktı. Erkek her cigara yakışta, kalktı, bahçeye, balkona açılan kapıların önünde durdu. Camlardan dışarıda Ayvaz geldi mi diye arandı. Kulakları sesteydi ikisinin de. Duydukları en küçük gürültüde, ikisi de gözlerini pencereye dikiyor, Ayvaz'ın sırtını kamburlaştırarak, cama sürtünmesini, pencereyi açmalarını beklemesini görür gibi oluyorlardı. Saat dokuzda kadın: -Ben yatacağım, uykum geldi, dedi. Kalktı. Erkek: -Peki, dedi, beraber çıkalım. Yatak odasının elektriğini açıp kapısını kapadılar. Hiçbir şey konuşmadan pencereye doğru ilerledi ikisi de. Erkek perdeyi ucundan aralayıp bir daha dışarı baktı. Sonra perdeyi elinden bıraktı. Kadın çoraplarını çıkartırken: -Haklısın, dedi. Biri eksilmiş gibi sanki evden!... Erkek pencereden ayrıldı. Ceketini çıkardı. Sandalyenin gerisine astı: -Aslında da öyle. Üç canlıydık bu evde... -Çok üzüldüm. Akşamdan beri kendimi zor tuttum. -Yüzünden, sesinden belliydi. Sen benden çok severdin Ayvaz'ı. Kadın gece lâmbasını yakıp elektriği söndürdü. Elbisesini iki eliyle eteklerinden tutarak başının üstünden çekip çıkardı. Geceliğini giydi. Yatağa girdi. -Mutfakta yemeği hazırlarken hep ayaklarımın dibinde dolaşıyor sandım. Erkek pijamalarını giyiyordu henüz: -Ben de yemekte masanın altında arandım hep... -Sofrayı kaldırırken, tabakları mutfağa götürürken hep yanım sıra geliyor gibiydi. -Koltuğa, divana bakınca, sanki kıvrılıp yattığını görür gibi oldum bütün gece... Kadın yorganı göğsü hizasına çekerek yatağa yerleşti: -Ben de... Çok acıdım. Bir insan kadar acıdım... Erkek gelip karısının yanına uzandı. Kısa bir sessizlik geçti aralarında. Az sonra erkek sessizliği bozdu: -Kaç yaşına kadar yaşar kediler? Kadın gözkapaklarını kısarak az düşündü: -Bilmem? dedi. Ama on yıldan uzun yaşarlar herhalde. İkisi de yine daldılar. Erkek: -Öyle ya, dedi, on beş yıl yaşarlar... Kadın yineledi: -Herhalde! -Ayvaz daha altı yaşındaydı! -Vakitsiz ölebilir! Ama belki de ölmemiştir. Kısa bir sessizlik daha geçti aralarında. -Kim bilir? dedi erkek. Orasını hiç bilmeyeceğiz. Cins kediler ölüsünü göstermez. Karısının üstünden uzanıp gece lâmbasını söndürdü. 1956
Necati CUMALİ

Ali Şahin Röportajı

Ali Şahin Röportajı''Röportajları'' kategorisinde yayınlandı - 1149 defa okundu
Etiketler : , , , , , , , , ,
” O kadar yabancı dil merakı aldı yürüdü ki yazarlarımızın cümle yapıları bile çeviri dile uygun bir hal aldı, sağ kulağı sol elle göstermeler mi dersiniz, şiirde anlaşılmaz bir dil..! Sanki şiiri şiir yapan bu?”
”Ben yeraltı ile ilgilenmiyorum ve de okumuyorum o tür şeyleri… Ben, hâlâ Nazımları, Ahmet Arifleri Enver Gökçeleri, Hasan Hüseyinleri okuyorum arkadaş!…”
Selamlar, Ali ŞAHİN… Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim… Emekli bir edebiyat öğretmeni, Kastamonu âşığı bir eğitimci olduğunuzu ben biliyorum… Okurlarımızın sizi tanıması açısından kısa bir özgeçmiş alabilir miyiz?
Selamlar, sana ve okurlarına… 1952 yılının Şubat ayında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesi Yazıhamit köyünde doğmuşum. Köyde ilkokul, ilçede ortaokul; sonra ilçede lise olmadığından girdiğim öğretmenokulu sınavlarını kazanarak Çorum Erkek İlköğretmen okuluna başladım. 1969-70 döneminde mezun oldum. Girdiğim Bursa Eğitim Enstitüsü sınavlarını- aldığım bir ceza yüzünden daha doğrusu- kazanamayınca yine Kastamonu Tosya Gökçeöz köyünde İlkokul öğretmenliğine başladım, 4 yıl sonra Taşköprü Kızılcaören Köyüne atandım. Bu arada Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirerek aynı ilçenin Kız Meslek Lisesinde Türkçe/ Edebiyat öğretmenliğine başladım. Sonra da Milli eğitimin çeşitli kademelerinde yöneticiliklerde bulunarak 2004 yılının Şubat ayında Tokat Pazar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden 34 yıllık meslek yaşamımı noktalayarak emekliye ayrıldım. Mesleki kısmı böyle… Ana hatlarıyla…
Gerçekten dolu dolu geçmiş ve başarılı bir eğitim yaşantınız var… Genellikle Kastamonu ve çevresinde geçmiş mesleki yaşantınız… Karşılaştığınız zorluklar mutlaka ki vardır… Bunlar nelerdir? …Ve en önemlisi bu yıllar içinde hiç ” Anlaşılmadım! ” dediğiniz noktalar var mı?
Alışamadığım ve bana zor gelen İlkokul öğretmenliği oldu biraz. Çünkü edebiyata merakım yüzünden kendimi hep Eğitim Enstitüsünü kazanıp Türkçe öğretmeni olmaya koşullandırmıştım. Bu merakım izin alamadığımız için yatılı okulda etüt sonrası kaçak olarak izlemeye gittiğim bir konferans nedeniyle 15 günlük okuldan uzaklaştırma cezası yüzünden sekteye uğradı. Sonunda 1975′te Mektupla öğretime başvurarak 1978′de dışardan tamamladım o eğitimi. Politika ve politikacıya alışamadım, tek ayak üzerinde fırıldaklık işim olmadı. Bunun bazı sıkıntılarını çektim kimi zaman. Türkiye’de her 10 yılda bir, bir şeyler olurdu ya hep ben de bir alanda sıkıldıkça yeni bir alana geçtim yaklaşık her 10 yılda bir; 10 yıl ilkokul, 10 yıl lise öğretmenliği, son 10 yıl da çeşitli yöneticilikler benim hayata yeniden daha bir hevesle sarılmamı sağladı. Zorluklara gelince ülkemin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar ve çevrede gördüğüm imkansızlıklar beni de eğitimi de olumsuz etkiledi elbette zaman zaman. Araştırma okuma ilgi ve merakım, tam teşekküllü kitaplıklardan uzak, sosyal etkinliklerden ırakta oluşum beni hep sıkıntıya soktu ama bunu emeklilikte biraz da olsa atlattım. Kendimi sanal ortamda ve çeşitli etkinliklerde sık sık izleyici olarak görmeye başladım.

Evet, anlayabiliyorum… Ben yeğeniniz olarak, ki bu yüzden kendimi çok şanslı hissettim her zaman… Sizi ‘devrimci’ kişiliğiniz ile tanıdım çocukluğumdan bu yana… Sanal ortamda ki çalışmalarınızı da takip ediyorum… Beni blok olayına alıştıran da sizdiniz… Yani okurlarım beni sizin sayenizde tanıdı, ve dört yıldır okuyor, diyeyim (Gülerek)… Blok içerikleriniz dâhi hep Kastamonu, Taşköprü ve çevre köyler üzerine… Kastamonu ve çevresi üzerine yaptığınız bu fedâkar çalışmalar yüzünden iyi ya da kötü tepkiler aldınız mı bugüne dek? Çalışmalarınızı merak eden Paranteziçi Hayatlar okurları için kısaca bir adres de verebilirsiniz…
Tepkiler hep olumlu oldu. olumsuz pek bir şeyle karşılaşmadım desem yalan olmaz ama binde bir de olsa üzücü durum oluyor. Bunların içinde bence en önemlisi, blok alanı veren birkaç yerin hiç habersiz kapanması oldu. Bir arsaya gecekondu kuruyorsunuz, sonra kilit değişiyor, bir de bakıyorsunuz anahtar elinizde kalmış, İkinci olay da Hacker denen o canavarlar, ne isterlerse anlamam mümkün değil benim: Dolu dolu 5-10 tane site- blok heder oldu gitti bu yüzden… Ben, Paranteziçinde ki çalışmalarını birazda alttan alta gurur duyarak izliyorum. Boynuzun kulağı geçtiğine çok ama çok seviniyorum. Kıskançlık duymuyorum; bunda benim de özendirmem var diye. Tek bir sayfamı vermek isterim okurlarınıza, orda herkesin kendine uyacak bir şeyler bulması olanağı var, hem kendi site ve bloknotlarımın olduğu hem de dostların adreslerinin bulunduğu. ”Esintiler” http://alisahin37.sitemynet.com/alsah/ Bunun bir özelliği de benim yaptığım ilk site olması. Geçen yılın Ekim ayında mynetten aldığım bir yazı biraz leyleğin kuşa dönüştürülmesi olayı gibi oldu ama, yazılarımızı toplu durumdan biraz daha dağınık duruma getirdi. Beğeni izleyenlerin. diyorum ben: Ustamın adı Hıdır/ Elinden gelen budur.

Emekli olduktan sonra siz de var olan blok merakı üzerine de birkaç anektod düşerseniz seviniriz… Nasıl başladı, nasıl gelişti, ve şu an ne nokta da?
Emeklilik zor bir zanaat gerçekten… Bunu zaman zaman çeşitli boyutlarıyla yaşayan kişilerde görürüz. Günde 8 saatlik çalışma düzeninden kopunca insan kendini büyük bir boşlukta hissediyor, ben bunu atlatabilmek için bir Bilgisayar aldım, lokallerde sigara dumanı altında kendimi harap edene kadar gazete - dergi okur inceleme - araştırma yapar, 34 yıllık mesleki deneyimimizi dostlarla paylaşırım diye düşündüm ilk anda. Beni zorlayan bilgisayara sıfırdan başlamam oldu. Her şeyi sınama- yanılma yöntemiyle kendi kendime yapmaya çalıştım. 1 yıl içinde arşivim o kadar doldu ki, bunu nasıl paylaşırım diye düşünmeye başladım. Elimde olan bazı malzemeleri benim çeşitli olanaksızlıklarım yüzünden tamamlamam imkansızdı, kilitli sandıklarda durana kadar paylaşayım meraklıları da geliştirsinler istedim. Amacım öğrencilerle de iletişim kurarak bir çeşit öğretmenlikten uzaklaşmamaktı. Bunu da başardım sanıyorum.
Benimle iletişim kuran ilkokuldan mastır öğrencilerine kadar herkese elimden gelen yardımı esirgememeye çalışıyorum. Ama öğrenciler beni üzüyor çoğu zaman. Neden mi? O benim özene bezene yaptığım çeşitli seçkilerin altına yazdıkları yorumlarda kullandıkları Türkçe dışında her şeye benzeyen dil yüzünden. Bir çoğunu bu yüzden onaylamıyorum. Kültür- sanat, edebiyat konularına öteden beri ilgiliyimdir, kendi yaratımım olmasa da önemli gördüğüm çalışmaları bir seçki şeklinde paylaşıyorum, bütünleştiriyorum blok ve sitelerimde. Bunda da Nazım’ın bir dizesi -ki bloklarımın başına da aldım bana mesnet oluyor:"Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin" diyor, usta. Ben de Atatürk’ten roman, öykü, şiir, sinema ve çocuk edebiyatına; Köyümden ilçeme, ilime, bölgeme, ülkeme ve dünyaya bir pencere açmaya çalışıyorum.

Bu alanda dostlardan büyük bir destek ve iteklendirme gördüm. Hepsini saymam olanaksız ama bu arada 3 emekli edebiyat öğretmeni abim beni çok heveslendirdiler bu konuda.. Başta Mizah yazarı Esen Yel, Oyhan Hasan Bıldırki ve Nuri Öcal Altanay olmak üzere. Öğrenci, öğretmen herkesten destek gördüm ama hep bir şeyler yapılmasını istiyorlar çeşitli konularda,fakat hepsini benden bekliyorlar.. O da ayrı bir sorun. Konuyu dağıtıyorum bazen. Şu anda aklıma ilginç bir anekdot gelmiyor ama çok ilginç şeyler yaşanıyor elbette…Benim için ilginç olan Rıfat Ilgaz / 2006 Kastamonu Sempozyumu ve ve İzmir’de 6. İzmir Öykü Günleri’nde yüzlerce sanatçı, yazar, şair ve bilim insanı ile karşılaşıp onları izlemekti son iki yılda.
Evet, bu arada yeri gelmişken söylemek istiyorum… Esen YEL ve Oyhan Hasan BILDIRKİ biz, edebiyat meraklısı gençler için her zaman bir yol gösterici olmuştur… Çalışmalarını severek takip ediyoruz… Soruma cevap verirken tam kanayan bir yaraya parmak bastınız: ‘Gençlerin kullandığı ve Türkçe haricinde her şeye benzeyen dil!…’ Bunun sorumlusu ne olabilir sizce? Bu gidişat nereye kadar… Bir sonu var mıdır, yoksa Türkçe’nin sonu mu yakın?!… Gençlere ‘Yeraltı edebiyatı’ adı altında sunulan yeni akımın bunda payı var mıdır? Hani şu sürekli bir karamsarlık, kan, intihar, bunalım, depresyon içeren yeni akım… Tanınan isimlerden Altay ÖKTEM buna ön ayak olan ve tanıdığımız isimlerden birisi meselâ… Edebiyattan çok bir özgürlük merakı… ‘İstediğim gibi ve istediğimi yazarım!’ halleri… Edebiyatı kurallardan soyutlamak ne kadar doğru sizce… Edepli, adaplı ve Türkçe’nin doğru kullanıldığı edebiyatı ‘kısıtlayıcı’ bir etken olarak görmek doğru mudur?
Bunda herkesin ve her şeyin biraz payı var bana göre. Politikacısından tutun da yazar-çizerine kadar bir aşure dil meraklısı doldurdu her yanı, işyeri adlarından tutun da çeşitli yerlerde yazılan yabancı sözcük merakı iyiye alamet değil. Kültür emperyalizmi ulusları yutmaya dilden başlıyor ki kimse kimseyi anlayamayacak… Bu soru biraz zor oldu. uzun uzun yazmak gerek. Bir sinemada yangın çıksa vatandaş ‘Exit ne?!’ diye bakıp kalacak, yangın çıkışını bulamayacak. Bunda msn ve internetteki yazışmaların da payı çok büyük. O kısaltmalar, işaretler.. Bir de ne bileyim sanki ayrı bir yazışma dili gelişiyor, herkes de ben başkalarından geri kalmayayım diye o dilsizlikte yarışıyor birbirleri ile.
Edebiyat yapıtlarında kullanılan dil de ona keza.. O kadar yabancı dil merakı aldı yürüdü ki yazarlarımızın cümle yapıları bile çeviri dile uygun bir hal aldı, sağ kulağı sol elle göstermeler mi dersiniz, şiirde anlaşılmaz bir dil sanki şiiri şiir yapan bu? Ben hala Nazımları, Ahmet Arifleri Enver Gökçeleri, Hasan Hüseyinleri okuyorum arkadaş. Elbette yeni akıma da söyleyeyim birkaç kısa şey… Ben yeraltı ile ilgilenmiyorum ve de okumuyorum o tür şeyleri.. Yapıt sözcüğünü özellikle kullanmadım. Herkes okumazsa sorun çözülür.

Evet… Gelelim sizin için önemli bir yeri olan ve Cide’de gerçekleşen Rıfat ILGAZ Kültür ve Sanat Festivaline… Bloklarınız da, makaleleriniz de, gezi ve gözlem yazılarınız da bu festivale ayrı bir ilgi gösterdiğiniz göze çarpıyor… Festivale yerli halkın ve dışardan gelenlerin gösterdiği ilgi ne düzeyde? Memnun olduğunuz ve sizi rahatsız eden anektodlar nelerdir bu festivalle ilgili?

İlimizdeki festivaller içinde kültür-sanat ağırlığı yönünden Cide’dekinin önemi daha büyük. Bunda Rıfat Ilgaz’ın da anılması ayrı bir önem kazandırıyor. Buna ek olarak adına düzenlenen ödüller, 2006 Mayıs’ında Kastamonu Meslek Yüksek Okulunda yapılan Sempozyum benim için olduğu kadar ilde yaşayanlar için de çok değişik bir şey oldu. Tabii bu tür çalışmalar çok büyük bir katılımcı kitlesi ile yapıldığı için, ili canlandırıyor; bunun yanında yerel halktan katılım ve ilgini az olması böylesine bir konuda okulların öğrencileri için katılımı planlamaması üzüyor insanı. Bir diğer üzüntü de yüze yakın bildirinin sunulduğu sempozyumun -aradan geçen 16 aya karşın- hala kitaplaşamaması… Yerel basının ilgisi güzeldi. Benim için önemli olan bir konu da değerli araştırmacı yazar Rasuh Nuri İleri ile bir öğle yemeği sonrası baş başa benim arabada yaptığımız özel sohbetti. Kameramı açmadığıma pişman oldum ama öylesi daha güzel oldu daha içten daha doğaldı. Bu konudaki dökümanları bir sitede topladım. Çok da beğeni topladı. http://gokirmak37.sitemynet.com/Festval2006/ Hacklenen Rıfat Ilgaz Arşivim yerine konuyla ilgilenenler duyurabileceğimiz Sarı Yazma- Rıfat Ilgaz Arşivi- http://sariyazma.blogcu.com/ bayağı yol aldı sayılır.
Peki, gelelim sizin de yaşadığınız, sevimli bir Kastamonu kasabası olan Taşköprü’ye… Ben de yaz tatillerimi orada geçiriyorum… Bu yıl geldiğimde durum içler acısıydı maalesef… Tam bir tarih turizmi cenneti olabilecekken o, güzelim tarihi evlerin bir bir yok olduğuna, azaldığına, yerlerine hep taş binaların geldiğine şahit oldum… Restore projelerinin gerçekleşmemesinde en büyük etken halkın da vurdum duymazlığı… Sanki o yorgun evlerin sesini kimse duymuyor gibi… Olsa da olmasa da halk için pek bir önem arz etmiyor, gördüğüm kadarıyla… Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Mutlaka ki bizi Taşköprülü hemşehrilerimizden de okuyanlar olacaktır… Belki halkın biraz da olsa bilinçlenmesine vesile oluruz…
Önce kasaba sözünü düzeltelim, ne de olsa bende tam Taşköprülülük var senin gibi Yarı Taşköprü yarı Yozgatlı değilim. Taşköprü Bir ilçe merkezi.. Konuya gelirsek, o konu bana göre daha derin boyutlu bir konu, varlıklı kesim o tür evleri zamanında yıkıp yerlerine apartmanlar, dükkanlar, hanlar hamamlar yaptı o tarihsel doku ile istediği kadar oynadı; Garibanların tek barınağı olan evler kaldı sit alanı kapsamında. Yıksa yıkamaz, yapsa yapamaz, restore edemez. Yapsatçıya verip bir kaç daire bir kaç dükkan alsa alamıyor, eve devlet ve kurumlar sahip çıkmıyor, çıksa da değerini vermiyor, acayip bir durum. Tıpkı Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibi: Hani oğlan demiş ya, “baba ben bir hırsız yakaladım”, “al gel oğlum” demiş Hoca. “Gelmiyor baba”.. “Bırak gitsin oğlum”, demiş… “Gitmiyor baba”, demiş… O konuda kimin kimi yakaladığı belli değil… O yapıların sahiplerini durumları da çok zor aslında. Kat kat, koca koca beton yapılar arasında bir kaç garibanın bir kaç tarihi koruma altındaki mal varlığı, tek sermayesi, başını soktuğu evi, o da dökülüyor, nerdeyse başına yıkılacak… Bu da olayın başka bir cepheden görünüşü tabii ki…

Umarım bu konuda gereken adımlar bir an önce yapılır… Ben gerçekten o evler olmadan Taşköprü’yü düşünemiyorum… O evleri gezmek, incelemek, hele ki fotoğraflarını çekebilmek ayrı bir yaşam gibi benim için… Gerçekten eğer böyle çarpık bir düzende giderse o evler kalmayacak ve oraya dışardan bir gezgin / tatilci olarak gelmek içinde bir sebep kalmayacak… Tabii yeğen olarak her zaman bir sebep var ( Gülerek )… Neyse, bu güzel ve sıcak sohbet için çok teşekkür ediyorum, kendim ve okurlarım adına… Sizin gibi memleket sevdalısı, yaşadığı toprakları sahiplenen ve seven edebiyatcı, eğitimcilere her zaman ihtiyacımız var…
Ben de teşekkür ediyorum… Çalışmalarını beğeni içinde izliyorum, hayatta da başarılarının devamını diliyorum…

21 Kişi tartışıyor “Ali Şahin Röportajı”
Asu yazmış September 13th, 2007
Röportajını keyifle okudum. Bizler röportaj dendiği zaman hep ünlü isimler flaş isimler anlarız. Ama senin röportajların bu kalıpları yıkıyor. Tanınmış isimlerin yanında hiç tanımadığımız, kim bilir bize uzak hangi şehirlerde yaşayan ve hiç görmediğimiz insanlarda getiriyorsun buraya. Ali ŞAHİN’den de çok şey öğrendim sayende. Çok uyumlu ve şeker bir dayı & yeğensiniz. İkinizede teşekkür ediyorum.
türker yazmış September 13th, 2007
Edebiyat sanatı insanlardaki ruh inceliğini ortaya çıkarır.Ali beyde bu fazlasıyla görülüyor.Memleketi adına yaptığı şeyler çok güzel.Elinden gelen neyse onu yapıyor.Keşke herkes böyle duyarlı olsa çevresine karşı.
yücel yazmış September 13th, 2007
Ellerinize, Yüreğinize Sağlık. Çok Güzel Röportaj Olmuş…Dayınıda Daha Yakından Tanımış Olduk… En Azından böyle çınarlarında hala varolduğunu öğrendik.
zafer yazmış September 13th, 2007
Güzel bir röportaj olmuş. Hocamız soruları samimiyetle cevaplamış ama bişey dikkatimi çekti tam devrimci tipi var vallahi elinde gazete olan ilk fotoğrafta. ilk bakışta anladım
peyman yazmış September 13th, 2007
cihan kardeşim bu güzel roportaj için teşekkür ederim, inşallah bu saygı ve sevgi dolu sitenle yaşamındada hep boyle ilkeli ve saygılı devam edersin.
alper yazmış September 13th, 2007
gzl olmuş
feryäl yazmış September 13th, 2007
İlk başta şunu söylemek istiyorum…Hep memleketi için çalışan bir eğitimci çarptı gözüme.Bunu herkes yapamıyor.Bu bir ayrıcalıktır.Birde şu konuda çok haklıydınız.Biri alıoyr mesela yazınızı forum sitesinde paylaşm olarak veriyor. Alta yazılan yorumlar gerçekten iç acıtıcı oluyor…Son olarak;Cihan çok başarılı bir çalışma olmuş tebrik ederim:=)
Cemali yazmış September 13th, 2007
Güzel bir çalışma çok hoş.Türkçe konusunda sayın Şahin’e aynen katılıyorum.Ama edebyat konusunda katılmadığım noktalar.Ben de bir insanın istediği gibi yazmasından yanayım..
Sevgilerle…
Okan Yüksel yazmış September 13th, 2007
Böyle bir insanın yeğeni olmak güzeldir, eminim. Söyleşi her zamanki gibi, oldukça güzel ve doyurucu…Artık izleyeceğimiz pek çok blog doğdu, bir o kadar da incelenecek arşivimiz oldu. Ali Şahin’e buradan tüm paylaşımları için teşekkürler.
Numan Karanlık yazmış September 13th, 2007
Ali Şahin gibi vatandaşlarımızın, arkadaşlarımızın, dostlarımızın ülkemizde ve Kastamonu’da çoğalmasını dilerim. Bu ülkenin şarlatanlara değil, sorumluluk duyan, kendini olumlu yönde geliştiren kişilikli insanlara çok gereksinimi var. Ancak ülkemizdeki mevcut sistem insanlarımızı sadece kısa mesafeli şahsi çıkarlarını gören sürülere dönüştürüyor. Devrim kelimesini unutturmaya çalışan inkilap diyen bu sisteme karşı, daha insanca yaşamak için, daha uygar bir Türkiye için, daha özgür bir dünya için inadına DEVRİM. Bireysel kurtuluş peşinde olmak yozlaşmak, toplumsal kurtuluş peşinde olmak güzelliktir. Türkiye’de de dünyada da hızlı bir yozlaşma söz konusu Ali ŞAHİN gibi dostlar bize bu dünyada yalnız olmadığımızı hatırlatıyor. Belki de herşeye rağmen bizim topraklarımızda daha insanca bir yaşam kurulabileceğini müjdeliyor. Önemli olan gönül yaşıdır. Okuduğum, araştırdığım, dağlara tırmandığım, insanlarımı sevdiğim, yozluklara karşı mücadelemi sürdürdüğüm müddetçe kendimi hep 19 yaşımda görüyorum. Ali ŞAHİN şu an üniversitelerimizde okuyan ve sürüye katılmış, yozlaşmış, bencil ve hazır yiyici öğrencilerden çok daha delikanlıdır. Daha gençtir.
gülcan yazmış September 13th, 2007
cihan harikalar yaratmışsınız inan bana çok güzel olmuş ikinizlede gurur duydum.malum babam hep gururumdu amasen harikalar yaratmışsın halacıgım tebrikler.
songül yazmış September 13th, 2007
sevgili Ali Şahin’i gözlerim dolarak okudum. kendini tamamen mesleğine, öğrencilerine, yaşadığı yere adamak öyle kolay bir şey değil. insan içinden gelerek , yürekten yapar ancak bu kadar ard arda sıralı başarıları, güzellikleri, fedakarlıkları. ben tanıdığım bir kaç (üçü beşi geçmez ama) öğretmen tanıyorum ki ders bittiği anda bırakın okulda durup öğrencilerine yardımcı olmayı, bulunduğu şehirde dahi durmazlardı. en son düzenlenen Haldun Taner öykü ödülünü küçük bir köyde görev yapan bir ilkokul öğretmeni kazanmıştı. o geldi birden aklıma, hem öğrencilerini ihmal etmeden mesleğini yapıp hem de küçücük odasında yazılarını kaleme almıştı. öğretmenlik ve edebiyat ayrı bir aşk bence.ilkokul öğretmenliği - edebiyat, bayıla bayıla gıptayla imrendiğim iki güzel meslek ve sanat dalı. yıllardır haldun taner öykü ödülü için yazar dururum ama nafile. dayı - yeğen, sizleri inanın içtenlikle tebrik ediyorum, dayını tüm yaşamı içine hep başarı sığdırdığı için, seni de öyle yavan, saçma sapan gençlik akımlarına uymadan böylesine güzel bir blog yaşattığın için…sevgiler
shiver yazmış September 13th, 2007
tamda bugün kültürel yozlaşma,dilimizi koruyalım konulu konferanstan geldim..Senin bu röportajınıda keyifle okudum..Evet hepimiz türkçeyi bozuk kullanıyoruz..Ben yok kullanmıyorum falan deme ayrıcalığına sahip değilim.Farkında olmadan ne çok yabancı dili türçemiz gibi kullanıyormuşuzz bugün birdaha anladım..Bunları yavaş yavaş yüklemişler beyinlerimize…
Bunu yapmak kolaymı aslında düşününce çok zor değil..Ama fast food ‘da yemek yiyoruz,center’lerde alışveriş yapıyoruz,hospitallerde tedavi oluyoruzz…Peki bunların arasında nasıl düzelticeğiz türkçemizi?
Dedim ya bende Türkçemi hakkıyla kullanan biri değilim..Ama çabalamanın gereğini anladım bugün bir daha..Öz benliğimize sahip çıkmalıyız..
aman çok uzatmışım farkında olmadan:)hemen araya yabancı bir kelime kullanıp kaçayım:D:Dbye;Ppp
kübra yazmış September 14th, 2007
Bu dayın Rapunzel’in saçlarını kestim yazında anlattığın dayın (: Okur okumaz anladım.. Gerçekten yazdığın kadar varmış.. Olmasa sen yazmazdın ya zaten (:
münire yazmış September 24th, 2007
N efis bir çalışma olmuşçok keyifle okudum.Elinize kaleminize yüreginize sağlık.
ferda yazmış September 25th, 2007
Gerçekten başarılı bir röportaj olmuş tebrik ederim. Ali Bey gerçekten çok hoşuma gitti. Kendisi babamla yaşıt. Çok sevdim. Ama ne yazık ki onun gibi insanların nesli tükeniyor. Çok üzülüyorum. Herkes aykırı olma derdinde. Ülkesinden sürekli şikayetci ve her şeyi sürekli devletten bekliyor. Oysa Ali Bey ne güzel… Yaşadığı ilçe dahilinde elinden geleni yapıyor. Hepimiz böyle olsaydık sanırım devlete pek iş düşmezdi. Ellerinizden öpüyorum, saygı ile. Ve yeğeninizi tebrik ediyorum. Tek başına böyle dolu içerikli bir siteye imza attığı için. Gerçekte her yazısının altına attığı fiyakalı imzanın hakkını veriyor. Severek izliyoruz.
ezgi umut yazmış September 27th, 2007
Merhaba sevgili Cihan, Seni kutluyorum yaptığın bu güzel röportaj için. Ali Şahin edebiyat öykü ve edebiyat faaliyetleri konusunda yaptığı değerli çalışmalar duyurularla herkese ulaşan çalışkan değerli bir öğretmenimiz. Yüreği hep edebiyat için çarpan bir gönüllü edebiyat elçisi. Aslında onun çok da güzel yazıları, denemeleri öyküleri var. Güzel yaşanmışlık öyküleri özellikle de Taşköprü’nün o güzelişm eskiş zamanlarında geçen… Umarım onları bir gün kitaplaştırır. Belki de editörü sen olursun. Tekrar kutluyorum. ezgi umut
Ali ŞAHİN yazmış September 30th, 2007
KİTAPLARDA ÖLMEK
Adı, soyadı açılır parantezDoğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bittiKapanır, parantez..O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadıBir parantez içinde doğum, ölüm yılları.Ya sayfa altında, ya da az ilerdeEserleri, ne zaman basıldıklarıKısa, uzun bir liste.Kitap adlarıCan çekişen kuşlar gibi elinizde.Parantezin içindeki çizgiNe varsa ordaÜmidi, korkusu, gözyaşı, sevinciNe varsa orda.O şimdi kitaplardaBir çizgilik yerde hapis,Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,Öldürebilirsiniz.
Behçet NECATİGİL
Nadir Serdar Işıklı yazmış October 7th, 2007
Sevgili Cihan, Ali Şahin İle yapmış olduğun röportajı zevkle okudum. Ne kadar güzel konuları bulup, sorular yöneltmişsin Hocam’a.İnan siz ve sizin gibi gençlerin varlığı,yorgun bedenlerimize kan can veriyor.Gençlere güvenip bu vatanı onlara emenet eden Ulu Önderin zekasına hayran olmamak mümkün mü? 7 Ekim 1978 Ankara’da 7 Türkiye İşçi Partili gencin katledildiği,1980 7 ekim Dev-lis üyesi Necdet Adalı’nın idam edildiği,6 Ekim 1990 tarihi ise Ankara İlahiyat Fakültesi Hocalarından Prof.Bahriye Üçok’un katledildiği gün.Bu acılı günüm de ”eksilmedik, rahat uyuyun dostlarım, bakın duyarlı ,yurtsever, devrimci gançlerimiz var”dedirtdiğin için sana teşekkür ediyor, Ali Hocama’da saygılar sunuyorum. sunuyorum.
parantez yazmış October 7th, 2007
Eyvallah, Hocam… İnanın, haketmediğim, altında ezim ezim ezildiğim sözler bunlar… Bizler ne kadar uğraşsak da sizler kadar olamayız… Şu kişisel sitemde 300 küsür yazım mevcut… Dayımın (Ali Şahin) röportajının altına yazılan yorumlarda ki özen, dikkat, imla kurallarına sadakat bile bunun bir kanıtı gibi… Bizler bugün böyleysek, bunlar sizin sayenizde… Siz, bize ve bizim gibilere ayna oldunuz… O aynada gördüğümüz yansımayı taklit ettik bizler… Yaptığımız bundan ibarettir… Sevgiyle…
sevcan yazmış October 8th, 2007
sevgili cihan,elinize sağık .12 eylül sonrası o apolitik gençlik güruhu içinden sıyrılıp,kişiliğimizi kimliğimizi koruyabilme irademize, bize ailemizin desteğinin yanında Ali hocam başta olmak üzere öğretmenerimin katkısı çok büyük.Hocamı saygıyla selamlıyorum.

Cemal Süreya'yı Anma ve Ödül Töreni

Cemal Süreya'yı Anma ve Ödül Töreni29-12-2007 - 9 Ocak Çarşamba akşamı , Cemal Süreya'yı anma gecesi ve Cemal Süreya için hazırlanmış, yeni çıkan "Cemal Süreya'dan sonra" kitabının tanıtımı, saat 20:00'da Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde... Devamy >>Cemal Süreya Şiir Ödülü kazananlar belirlendi!25-12-2007 - Cemal Süreya’nın 18. ölüm yıldönümü olan 9 Ocak 2008 Çarşamba günü Barış Manço Kültür Merkezinde düzenlenecek törenle, ödüller kazananlara sunulacak. Devamy >> Başlıklar > 29-12-2007 - Cemal Süreya'yı Anma ve Ödül Töreni> 25-12-2007 - Cemal Süreya Şiir Ödülü kazananlar belirlendi!> 05-12-2007 - Genel Kurul Sonucu> 12-11-2007 - Genel Kurul Duyurusu> 27-10-2007 - Cemal Süreya Şiirleri İş Sanat’ta…> 10-10-2007 - TÜYAP 2007 - İmza Günleri> 14-09-2007 - Muzaffer Buyrukçu'yu Anıyoruz> 17-08-2007 - CEMAL SÜREYA 76 YAŞINDA...> 09-07-2007 - İsmet Kemal Karadayı'yı Anma Günü> 09-07-2007 - Cemal Süreya 76 Yaşında!Tüm duyuruları görmek için burayı tıklayınız.

Cumalı Buluşması sona erdi. Ayrıntılar...

Cumalı Buluşması sona erdi. Ayrıntılar...
Video- Cumalı Buluşması 5. Bölüm (2. gün, Panel, Söyleşi, Erden Kıral, Zoraki İspanyol-tiyatro-)
2. Gün etkinlikleriyle ilgili Urla Belediyesi 'nin haberi
Video- Cumalı Buluşması 4. Bölüm (2. gün, Kahvehane gösterileri - Aydın Cumalı)

Video - Cumalı Buluşması 3. Bölüm (Resim Sergisi, Susuz Yaz -tiyatro- HÇKM)
Cumalı Buluşması 2. gün - Urla Belediyesi 'nin haberi için tıklayınız



Video - Cumalı Buluşması 2. Bölüm (Panel, Urit Salonu Urla)
(Panelistlerin konuşmaları elektronik ortamda kayıtlı ise, çalışmalarını sitemizde yayınlamak üzere kendilerinden rica ediyoruz.
' );
//-->\n
info@urlaonline.com
' );
//-->

Bu e-posta adresi spam korumalıdır. Lütfen JavaScriptleri etkinleştirin.
' );
//-->

)
Video - Cumalı Buluşması 1. Bölüm (Açılış, N.Cumalı Kültür Sanat Evi)


Türk edebiyat dünyasının önemli isimlerinden biri olan Necati Cumalı aramızdan ayrılışının 7. yılında Urla’da anıldı. Urla Belediyesi ve Necati Cumalı Derneği tarafından 7 yıldır Urla’da düzenlenen “Cumalı Buluşması” etkinliği 10–12 Ocak 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi’nde başlayan etkinliklere Urlalıların yanı sıra İzmirli şair ve yazarlar da katıldı. Çocukluğunda Necati Cumalı’nın tütün zamanı adlı eserini radyodan dinleyerek tütün kırdıklarını anlatan Urla Belediye Başkan Vekili Bülent Nart, “Bizler, Cumalı’nın eserlerini radyodan dinleyerek büyüdük. O, eserleri 22 dile çevrilmiş uluslar arası bir santaçıdır. Ne mutludur ki bize, Urlamızı dünyaya ile kucaklaştırmıştır. Bizler de kültür evi haline getirdiğimiz yazarın evinde O’nu gelecek nesille kucaklaştırıyoruz. Bu evde Cumalı dostlarını ağırlamaktan sonsuz mutluluk duyuyorum” dedi. PEN Temsilcisi Hayri Yitik, Urla’nın tarihi dokusunun, doğal güzelliklerinin sanatçıları buraya çektiğini söyleyerek “Urla’yı Seferis’le, Cumalı ile, Urla’ya yerleşmiş bu dönemin yazarları, şairleri ile bu ilçeyi dünyanın en gözde yerlerinden biri haline getirebiliriz” dedi. Cumalı’nın Florina doğumlu olduğunu hatırlatarak karşı kıyı ile köprü oluşturulabileceğine de değinen Yetik, bu etkinliğin önümüzdeki yıllarda uluslar arası boyuta taşınması gerektiğini vurguladı.TYS Temsilcisi Namık Kuyumcu da, Cumalı’nın Türkiye’nin ve Türkçenin en önemli seslerinden biri olduğunu belirterek “Cumalı’nın adının Urla ile anılması çok kıymetlidir. Çok yaratıcı ve üretken olan Cumalı için düzenlenen bu güzel etkinlikler uluslar arası bir etkinliğe dönüştürülmelidir. Kültür Bakanlığı’nın da destek ve girişimleri ile Cumalı’nın doğduğu Yunanistan’ın Florina kenti ile Urla kaynaştırılmalıdır” dedi. Anma töreninde bu yılın onur konukları olan Muzaffer Buyrukçu ve Mustafa Yalçın da anıldı. Klazomenai oyuncuları Necati Cumalı’nın şiirlerinden örnekler sundu. Cumalı Kültür Evi’ndeki anma töreni Raşit Öztürk’ün şiir kolaj sergi ile sona erdi. Etkinliğin açılış töreninde Urla Kaymakamı Şahin Bayhan, Belediye Başkan Vekili Bülent Nart, İl Genel Meclis Üyeleri Mehmet Önal ve Mehmet Yağcı, CHP İlçe Başkanı Yusuf Baratalı, İzmirli yazar ve şairler, kamu kurum ve kuruluşların temsilcileri, sivil toplum örgütleri ve Cumalı dostları hazır bulundu. 10-12 Ocak tarihleri arasında yapılacak olan ve Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi’nde yapılan açılış etkinliği ile başlayan “VII. Cumalı Buluşması” çeşitli etkinliklerle devam edecek. Bugün (10 Ocak 2008) Urit Sosyal Etkinlikler Salonu’nda saat 13.30’da “Necati Cumalı Şiirinde Urla” ve saat 15.30’da “Necati Cumalı ve 40 Kuşağı Şiiri” konulu paneller yapılacak. Sergi açılışlarının ardından ilk gün etkinlikleri Hakan Çeken Kültür Merkezi’nde saat 20.00’de Bademler Köyü Kültür Sanat Derneği oyuncuları tarafından Necati Cumalı’nın Susuz Yaz adlı tiyatro gösterimi ile sona erecek.
Haber: Urla Bld. Basın Bürosu

Ali ŞAHİN (alsah*) Blok, Site Ve Web Sayfaları

*Ali ŞAHİN (alsah)Kastamonu- Taşköprü___________________Yazıhamit Köyü (02.02.1952); Yazıhamit Köyü İlkokulu (1964); Taşköprü Ortaokulu (1967); Çorum Öğretmen Okulu (1970); Ankara GEE Türkçe Bölümü (1975- 1978); Eskişehir AÜAÖF' nde TDE Lisans tamamlama (1992); Tosya Gökçeöz Köyü (1970-1974); Taşköprü Kızılcaören Köyü İlkokul Öğretmenliği (1974-1980) ve Taşköprü Sevim Tokatlı Kız Meslek Lisesi TDE Öğretmenliği ve Müdür Yardımcılığı (1980-1998); İl Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürlüğü (1998); Devrekani İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (1998-2003) ve Tokat- Pazar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (2003- 2004) Emeklilik (17.02.2004- ?). Halen Taşköprü ilçe merkezinde ikamet etmekteyim. _____________İletişim İçin / E-Postalarım: _____________asahin37@gmail.comasahin37@hotmail.comasahin37@msn.comasahin37@mynet.com

ismim@sitemynet.com
Bana ulaşmak için yukarıdaki e-mail adresini kullanın
______________________________________________Türkiye'nin Batı Karadeniz Bölgesinde bir il; Kastamonu ve ilçeleri: Abana, Ağlı, Araç, Azdavay, Bozkurt, Cide, Çatalzeytin, Daday, Devrekani, Doğanyurt, Hanönü, İhsangazi, İnebolu, Küre, Pınarbaşı, Seydiler, Şenpazar, Taşköprü, Tosya ile ilgili siteler... _____________________________________________Bu sayfada zaman zaman ziyaret edip beğendiğimiz yöremizle ilgili Web sitelerinin linkleri bulunmaktadır. Sitenize kolayca ulaşmayı sağlayacak linkin bu sayfada yer almasını istiyorsanız lütfen bize bildirin.Esintiler______________________________________________
KASTAMONU/ TAŞKÖPRÜ VE KASTAMONULULAR/ TAŞKÖPRÜLÜLERİN RESMİ/ ÖZEL SİTELERİ/ WEB ADRESLARİ - LİNKLERİ
_________::: ALİ ŞAHİN (alsah) SİTE, BLOK VE WEB SAYFALARI ::: "Biri Mutlaka Sizin İçin..."___________________________________________
AZBUZ
DersimizEdebiyat (Azbuz) / Kasım '06
KaralamaDefteri / Şubat '07
Taşköprü'nünSesi (Azbuz) / Şubat '07
YeniDoğanGüneTürkü
BENİMBLOG
AlsahAylık Kültür Sanat Edebiyat Ve Eğitim Dergisi / Nisan '06
ÇocukVeEdebiyatı / Ocak '06
E'denZ'yeEdebiyat / Ekim '06
BLOGCU
Alsah Blokları Dizin: 1 / Haziran '07
Alsah Blokları Dizin: 2 / Haziran '07
Alsah Blokları Dizin: 3 / Haziran '07
Alsah Blokları Dizin: 4 / Haziran '07
Alsah Blokları Dizin: 5 / Ocak '07
EdebiyatGündemi / Kasım '05
Gökırmak - KastamonuNet / Aralık '05
GüldesteEnGüzelAtatürkŞiirleri (Seçki) / Aralık '05
Günden Güne / Haziran '06
Günlerin Getirdiği / Mayıs '06
ÖykülerÖykücüler / Aralık '05
RomanYazıları / Aralık '05
SarıYazmaRıfatIlgazArşivi / Ağustos '06
ŞiirlerŞairler / Aralık '05
Taşköprü'denBakış / Kasım '05
UmudaYolculuk / Mayıs '06
YedinciSanat / Aralık '05
YeniGüneTürkü / Ocak '07
MYNET
DersimizEdebiyat / Mayıs '06
E - Edebiyat / Ağustos '06
Edebiy@t / Kasım '05
Edebiy@t 2005 / Eylül '05
EdebiyatDünyası / Aralık '05
Esintiler / Haziran '05
GerçeğinSesi / Eylül '05
Gökırmak / Temmuz '05
Güncem'den / Temmuz '05
KastamonuNet / Eylül '05
Öykü / Ocak '06
SanatVeToplum / Mayıs '06
Taşköprü'denEsintiler / Ağustos '05
Taşköprü'nünSesi / Temmuz '05
TaşköprüYazıhamitKöyü / Ekim '05
YenidenDergi / Kasım'05
YenidenKastamonuNet / Ağustos '06
YeniEdebiyat / Ocak '06
NETLARUS
TarihVeToplum / Eylül '06
ToplumVeTarih / Ekim '06
YenidenEdebiyat / Nisan '06
ONPUNTO
AliŞahin'inNotDefteri / Temmuz '06
AlsahBlokYazılarıSeçkisi / Temmuz '06
GünDem / Temmuz '06
YeniDergi / Temmuz '06
YenidenDergi (OnPunto) / Temmuz '06
DİĞERLERİ
AlsahGünlüğü / Temmuz '07
EdebiyatDünyası (Internet) / Ağustos '06
Esintiler (Blogosfer) / Ağustos '06
Yeniden Aylık Kültür Sanat Edebiyat ve Eğitim Dergisi / Kasım '07